Donald Trump'ın İran'ın Kapsamlı Ortak Eylem Planı (JCPOA) anlaşmasının şartlarına uyduğunu tasdik etmeme kararından bu yana, İran'ın nükleer programıyla ilgili bu anlaşma konusundaki bir sonraki hamlenin ne olacağına dair belirsizlik var. Artık top Kongre'de ve Kongre önümüzdeki 50 küsur gün içinde, anlaşmanın kaderine ilişkin bir karar vermeye çalışacak. Kongre'nin önündeki seçenekler sınırlı. Kongre ya pratikte bu anlaşmayı sona erdirebilecek niteliğe sahip ve sınırlı bir sürede yapılması zor görünen yaptırımlar getirecek ya da bir sonraki tasdik tarihine kadar anlaşmayı olduğu gibi bırakacak. Anlaşmaya cezai şartlar ekleme konusundaki tartışmalar biraz daha karmaşık.
ABD yönetimi ile Kongre'nin bu kararı, Ortadoğu'da izlenen politikalar ile nükleer anlaşmaya imza koyan diğer ülkeler açısından bir dizi sonuç doğuracak. ABD yönetiminin atacağı adımların, bu ülkenin Ortadoğu'da son yıllarda yaptıklarına ve yapmadıklarına bakılarak değerlendirileceğini unutmamak gerek. Mesela, bazı gözlemcilerin de ifade ettiği üzere, Irak savaşına giden süreçte yapılanlar hâlâ hafızalarda. ABD tarafının gerilimi yükseltmesi, akıllara Irak'a savaş açma kararını getiriyor. Bu gözlemciler, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) gibi uluslararası örgütlere yönelik güvensizliğin o dönemdekine benzer olduğunu vurguluyor. ABD dış politikasında aynı tek taraflılık kolayca görülebiliyor. Karar alma süreçlerinde diğer aktörlerin karar ve tutumlarına pek itibar edilmiyor.
Bu benzerlik birkaç sıkıntılı konuyu da gündeme getiriyor. İlk olarak, böyle bir benzerlik özellikle ABD'nin Avrupalı ortaklarıyla ilişkilerini zora sokuyor. Irak savaşı öncesinde Almanya ve Fransa ile ABD arasında yaşanan kopuş, özel bir önem taşıyordu. Başkan Trump'ın İran'la ilgili açıklamasından sonra, P+5 ülkeleri (Rusya, Çin, İngiltere, Fransa ve Almanya) bir açıklama yayınlayarak anlaşmaya bağlı kaldıklarını belirtti. Bu açıklamada, IAEA'nın İran'ın nükleer anlaşmaya uyduğu yönündeki raporları vurgulandı. Dolayısıyla, bu kritik dönemeçte Transatlantik ilişkileri zarar görecek. Tabii Rusya gibi ülkeler, ABD ile Avrupa arasındaki böyle bir ihtilaftan yararlanmak için hazır bekleyecek. Avrupa, Rus ve Çin şirketlerinin ekonomik çıkarları düşünüldüğünde, Kongre'den geçseler bile olası yaptırımları uygulamak zor olacak.
İkinci olarak, Irak savaşı öncesi durumla olan benzerliğin bölgesel yansımalarını anlamak da önemli. Bölge ülkelerinin çoğunun, sınırları yakınında yaşanacak uzun ve maliyetli bir çatışmaya daha tahammülü yok. Bu tür bir çatışma güvensiz bir ortam yaratacağı gibi, mülteci akınına ve bölgede istikrarsızlığa da yol açar. Ancak Suudi Arabistan ve bir ölçüde de Körfez ülkeleri, bunu en büyük rakipleri İran'ı yok etmek için fırsat olarak görüyor. Bu politika, İran'a karşı çok daha sertlik yanlısı olan söz konusu ülkeleri daha etkin olmaya yöneltebilir. Bu noktada, ABD'nin yanlış sinyaller göndermemesi gerek. ABD'nin hareketleri, bölgedeki gerilimin tırmandırılması için yeşil ışık olarak yorumlanabilir.
Üçüncü olarak, İran'ın bölgedeki diğer faaliyetlerini görmek ve bu konuda bir şeyler yapmak da önemli. Başkan Trump o konuşmasında sadece İran'ın nükleer programına değinmedi. Bu ülkenin bölge için yarattığı tehditleri de vurguladı. Bunlara arasında, İran'ın Suriye ve Lübnan gibi ülkelerdeki taşeron örgütleri ve yürüttüğü balistik füze programı da vardı. İran'ın bölgedeki birçok ülkeyi yıllardan beri en çok rahatsız eden yönü, çeşitli çatışma bölgelerindeki ataklığı ve saldırgan girişimleri. Bu yüzden ABD yönetiminin beklentisi, İran'ın bölgedeki faaliyetlerini bölgesel aktörlerle işbirliği içinde engellemenin bir yolunu bulmak.
İlişkilerin mevcut durumunun, ABD'nin tehditlerinin ve İran'ın anlaşmaya uyduğunu onaylamama kararının İran'ın dış politika kararlarında kaygı ve gerilime sebep olacağını anlamak önemli. İran şu ana dek anlaşmadan yarar gördü. Ancak anlaşmaya uyduğunun tasdik edilmemesi kararına vereceği tepkiyi anlamak açısından, bu ülkenin iç dinamikleri özel bir önem taşıyacak. İran'ın vereceği tepkinin dışarıya yönelik yansımaları, bölgedeki gerginliğin kontrolü ve idaresi zor bir şekilde artmasına yol açabilir. Dolayısıyla, ABD dış politikasına yön verenler JCPOA hakkındaki kararı verirken, bu kararın olumsuz etkilerini ve bölge barışına yönelik muhtemel yansımalarını dikkate almalı.