Haziran seçiminde kaybedilen oyların Kasım'da AK Parti'ye geri dönmesi birçok kişi için bir muamma olmayı sürdürüyor. AK Parti'nin yanlışlarını görmüş olan seçmenin bu kadar kısa bir süre içinde o yanlışları görmezden gelmesi açıklanmaya muhtaç. Herkesin yazıp söylediği üzere bu sürede AK Parti'nin doğru ama muhalefetin yanlış davranması ve istikrar kaygısı tabii ki önemli etkenler. Ancak daha derinde muhtemelen bir başka neden daha var…
Çeşitli koşullar altında insan davranışını inceleyen bilim adamları son yıllarda ilginç bir bulguyla karşılaştılar. Sıradan durumlar yaratılarak tercihleri sorulduğunda kişiler genelde herkese rasyonel gelen ve çoğunlukla özgürlükçü normlara uygun seçimler yapıyorlar. Örneğin belirli bir parası olduğunu varsaydığında insanların çoğu bunu en akılcı şekilde yatırıma dönüştüreceğini beyan ediyor. Ya da farklı bir kente taşınma alternatifi ile karşılaştığında yine insanların çoğu bu kararını gayet akılcı argümanlara dayandırarak alıyor. Farklı kültürlerle temas imkânı yine temel bir tercih olarak ortaya çıkıyor. Burada söz konusu olan rasyonalite modern kapitalist dünyanın bize empoze etmiş olduğu sisteme uyum çabasını yansıtıyor.
Ancak aynı deneklerin zihnine ölüm fikrini soktuğunuzda tercihler bir anda değişiyor. Burada 'ölüm' yaratılan durumların olası sonuçlarından biri değil. Aksine tamamen ilgisiz bir bağlamda sunuluyor. Örneğin bir yatırım kararını almadan önce bu kişilere ölüm üzerine bambaşka bir yazı okutuluyor ve yatırım tercihi sorusu bunun ardından yönlendiriliyor. Çalışmalardan çıkan sonuç, zihninden ölümle ilgili herhangi bir düşünce geçirmiş bir kişinin dünyevi tercih ve kararlarında modernist standart akılcılığı kullanmadığı… İnsanlar irrasyonel bir konuma kaymıyorlar. Ancak kullandıkları rasyonalitenin ölçütü değişiyor ve çok daha korunmacı bir ruh halini yansıtıyor.
Bilim insanlarının yorumu, ölüm bilgisi ve dolayısıyla içkin korkusu altındayken tepkilerimizin sertleştiği ve içe kapandığı şeklinde. Örneğin böyle durumlarda çok daha kimliksel davranıyoruz. Normalde yabancı komşularla birlikte olmayı yadırgamazken, ölüm fikrini aklımızın kenarında tuttuğumuzda kendimize benzer kişilerle komşu olmak istiyoruz. Hayati tehlike atfettiğimiz durumlar bizleri 'hayati rasyonalite' diyebileceğimiz bir konuma sürüklüyor ve 'nasıl yaşamak isterdim' sorusunun yerini 'yaşamayı nasıl garanti ederim' sorusu alıyor.
Bu bulguları göçmenlerden ve genelde Müslümanlardan korkan Batılıları anlamak üzere kullanmak mümkün… Onlar yabancıları muhtemel ve müstakbel birer tehlike olarak algılıyor ve yabancıların olduğu bir ortamda sıradan gündelik hayatlarını gönül rahatlığıyla yaşayamıyorlar.
Aynı bulguların AK Parti'nin Kasım seçimi başarısını anlama açısından da işlevsel olduğunu görmekte yarar var. Haziran öncesinde AK Parti seçmeni AK Parti karşıtlarının hükümeti devirmek üzere çaba harcadığının farkında olmakla birlikte, iktidarın kaybedilmeyeceğinden emindi. Bu ortamda rahat bir ruh hali içinde ve rasyonel bir tercihle AK Parti'yi cezalandırdı. Ama Haziran sonrası maliyetin çok yüksek olduğunu, AK Parti'nin iktidardan gidebileceğini gördü ve bunun vahim bir 'geriye dönüş' anlamına geleceğini hatırladı. Gündelik rasyonalitenin yerini 'hayati rasyonalite' alırken oyunu yeniden AK Parti'ye verdi. Bu aynı zamanda kendi kimliğine de dönmeyi ifade ediyordu ama buradaki kimlik artık 'İslam' değildi…
Türkiye'yi anlamak isteyenler için püf noktası tam da bu: AK Parti İslami kimliği taşısa da artık farklı bir kimliği, post modern dünyanın yeni modern muhafazakar kimliğini temsil ediyor ve AK Parti iktidarı asıl onlar için 'hayati'…