Liberal/sol medyanın AK Parti'yi yeniden keşfetme noktasına geldiği anlaşılıyor. Herhalde Haziran'da oyların 41'e inmesi büyük bir psikolojik rahatlık getirmişti. Şimdi ufaktan da olsa bir anlama gayreti var. Örneğin "nasıl oluyor da AK Parti hem MHP'den hem HDP'den oy alabiliyor" sorusu sıkça soruluyor. İyi de, Haziran'da da AK Parti hem MHP'ye hem HDP'ye oy kaybetmiş ve kimse buna şaşırmamıştı. Eğer söz konusu iki partiye oy kaybedebilmişse, şimdi aynı iki partiden oy kazanması niye garip olsun? AK Parti'nin özelliği ona atfedilen ideolojiden kaynaklanmıyor. Kendi seçmeni açısından da İslami kimlik oy verme eğiliminde ancak dördüncü sırada yer alıyor ve her araştırmada yüzde yirminin altında çıkıyor. Bu partinin farklı kesimleri kuşatabilmesinin nedenleri sorun çözme yeteneğine sahip olması, dünya ile entegrasyonu hedeflemesi ve geleceği inşa etme niyet ve potansiyeline sahip olması. Zaten bu becerilerinden bir uzaklaşma yaşadığında Haziran seçiminde olduğu üzere oy kaybediyor. Bu becerilere yeniden sahip çıktığı mesajını verebildiğinde ise her iki milliyetçi kesimden de oy alabiliyor.
Ancak bu seçimde daha öncekilerde yaşanmayan bir olguya daha tanık olundu. Ülkenin batı sahiline doğru CHP'li seçmenin de belki yüzde 1-2 arasında bir kısmı AK Parti'ye kaydı. CHP toplam oyu bunu yansıtmıyor, çünkü o bölgede benzer miktarda bir oyun da MHP'den CHP'ye geçtiği anlaşılıyor. Bu durumun iki nedeni olduğu tahmin edilebilir: Birincisi PKK'nın başlattığı terör eylemlerinin gerektirdiği kararlı duruşun AK Parti tarafından sergilenmesi, hükümetin bu süreçte bürokrasiye hâkim olduğunun görülmesi. İkinci neden ise koalisyon görüşmelerinin, müsebbibi kim olursa olsun, başarılı olamayarak ekonomik ve siyasi alanda belirsizlik yaratması. Kısaca söylemek gerekirse CHP'li seçmenin bir bölümü istikrarın önemini gördüğü ve istikrarsızlığın bitmesini istediği ölçüde AK Parti'ye meyletmiş gözüküyor. Bu tercihte istikrarın ancak tek parti hükümetiyle olabileceği ve AK Parti'nin istikrarı sağlamlaştıracak adımlar atacağı beklentisi birer varsayım olarak yer alıyor.
Dolayısıyla AK Parti artık sadece sosyolojik anlamda değil, siyasi açıdan da bir merkez. Orta sınıfın genişleyip güç kazanması heterojen bir kimliksel yapıyı AK Parti tabanı haline getirmişti. Şimdi ideolojik tercihlerin de bir arada bulunabileceği bir 'şemsiye' olma yolunda eline bir şans geçti. İktidarın önümüzdeki iki yıllık performansı birçok kişinin AK Parti'ye yeniden bakmasına ve yeni bir kanaat geliştirmesine neden olacak. Eğer bu sınav başarıyla verilirse bu partinin oyları 50-55 aralığına oturabilir. Aksi halde 45 civarındaki doğal çizgisine geri döner gibi gözüküyor.
Bu tablo muhalefet partileri için tehlike çanların çalmasını ifade etmeli. Çünkü AK Parti'nin önünde oyunu daha da artırmak için bir engel yok. Normalleşme ve demokratikleşme yönündeki reformlar devam ettiği sürece AK Parti ile diğer partiler arasındaki mesafe daha da artabilir. Muhalefet partilerinin kendilerini iktidara karşı konumlama dürtüleri onları demokratikleşmeye karşı bir konuma sürükleyebilir. Diğer taraftan AK Parti de aceleci ve sorumsuz davranırsa söz konusu potansiyeli kullanamaz. Muhtemel sorumsuzluk alanlarından biri ekonomi… Eğer hükümet küresel dünyanın iktisadi normlarından uzaklaşır ve piyasalarda istikrarsızlığın nedeni olarak algılanırsa kendi otantik tabanından da kayıplar yaşar. Benzer şekilde eğer iç tutarlılığı sağlanmamış, üstün körü bir başkanlık teklifi ile kamuoyu önüne çıkarsa yine kaybeder. Dizginler AK Parti'nin elinde… Kendi kaderini kendisi çizecek.