ABD Başkanı Donald Trump'ın Kudüs'ün statüsüne ilişkin kararı, şu anda tüm dünyada en fazla tartışılan konu. Çok sayıda hükümetten gelen tepkilere ilaveten, uluslararası kuruluşlar da bu karara itirazlarını dile getirdi. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Trump'ın Kudüs kararının hemen ardından İstanbul'da olağanüstü bir zirve toplantısı düzenledi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çağrısıyla bir araya gelen İİT üyesi ülkeler, Kudüs'ün statüsüne dair duruşlarını ve Filistin Yönetimi'ne verdikleri desteği bir kez daha güçlü biçimde ifade etti. İİT'nin kararı, halihazırda farklı çıkarlara ve önceliklere sahip olan birçok ülkeyi bir araya getirmesi ve bunları Kudüs konusunda birleştirmesi sebebiyle önemliydi. Örgütün sonuç bildirgesinde Doğu Kudüs'ü Filistin'in başkenti olarak tanıdığını ilan etmesi, ABD'nin dış politikada gittikçe yalnızlaştığını gözler önüne serdi.
Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'nın (SETA) geçtiğimiz hafta Washington'da düzenlediği bir panele katılan konuşmacılar, ABD dış politikasının içinde bulunduğu bu durumu bir kez daha vurguladı. İlk olarak, bu kararın ABD'nin çıkarlarına, politik hedeflerine veya barış sürecine nasıl hizmet edeceği konusunda kimsenin net bir fikrinin olmadığı açıkça belli oldu. İkinci olarak, bu kararın ABD'nin Ortadoğu'daki rolü üzerindeki uzun vadeli etkisi açısından hiç kimse iyimser değil. Üçüncü olarak, karara gösterilen tepkiler ABD ile Ortadoğu ülkeleri arasındaki görüş ayrılıklarının giderek derinleştiğini ortaya koydu. Bazı Arap ülkelerinin fazla tepki göstermediğine dikkat çekenler olsa da, panelistlere göre, konu Kudüs olduğunda Arap dünyasında kamuoyunun görüşü büyük önem taşıyor. Dolayısıyla, kamuoyundaki hava mevcut hükümetlerin ABD ile çeşitli alanlarda çalışmasını veya işbirliği yapmasını zorlaştırıyor.
Ortadoğu'daki sokak gösterileri, sosyal medya üzerinden yükselen tepkiler ve hükümetler tarafından yapılan açıklamalar, ABD'deki karar alıcıların Kudüs kararı konusunda yetersiz değerlendirmeler ve hesaplamalar yaptığını bir kez daha gösterdi. Kararın en ateşli destekçilerinden biri olarak görülen ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in, kararın açıklanmasının hemen ardından Ortadoğu'yu ziyaret etmeyi planlamış olması, dış politika kararları ile ilgili yanlış tahminlerde bulunulduğunun bir diğer göstergesi. Geçtiğimiz hafta yeni bir açıklama yapılarak, bu ziyaretin hedefinin Mısır'la yaşanan sorunları gidermek olduğu belirtildi. Bu yüzden ABD yönetimi geziyi, Ortadoğu'da kritik öneme sahip bir ortakla diplomatik açıdan dönüm noktası niteliğindeki bir görüşme olarak lanse ediyor.
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Kudüs kararının ilanı üzerine Pence ile yapacağı görüşmeyi iptal etti. Filistin yönetimi sözcüsü de yaptığı açıklamada, ABD'nin bu kararla birlikte barış sürecindeki rolünden vazgeçmiş olduğunu söyledi. Görüşmenin iptalinden kısa süre sonra, tepkilerin Filistin Yönetimi ile sınırlı kalmayacağı iyice belli oldu. Pence başlangıçta, gezinin en önemli konusu olarak Mısır'daki Hıristiyanlara ve dini azınlıklara yönelik baskıları gündeme getirmeyi planlamıştı. Ancak Mısır'daki Kıpti Ortodoks Kilisesi'nin Patriği II. Tawadros geçtiğimiz hafta, Pence ile yapılması planlanan görüşmeyi iptal etti. Kiliseden yapılan açıklamada, Kudüs kararına değinilerek bu kararın "milyonlarca insanın hassasiyetleri dikkate alınmaksızın" verildiği belirtildi. Pence'in ziyaretine yönelik bir diğer tepki de, Kudüs'teki Kutsal Kabir Kilisesi'nin anahtarlarını muhafaza eden Müslüman aileden geldi. Aile, Pence'in kiliseyi ziyaret etmesi durumunda onu kapıda karşılayıp anahtarları sunmayı reddetti. İsrail Parlamentosu'ndaki (Knesset) Arap milletvekilleri ise, Pence'in meclisteki konuşmasını boykot edeceklerini açıkladı.
Pence bölgede Mısır ve İsrail dışında başka ülkeleri de ziyaret etmeyi planlasaydı, durum çok farklı bir hal alırdı. Mısır gibi bazı ülkeler ziyareti ilişkileri onarmak ve dış desteği artırmak için fırsat olarak görüyor olsa da, kamuoyunun ziyarete yönelik tepkisi Arap liderleri açısından içeride ciddi sorunlar yaratabilir. Bu da, ABD yönetiminin bu ziyaretten aslında ne beklediği sorusunu akla getiriyor. Amerikan medyasında çıkan haberlere göre yönetim bu ziyareti, Ortadoğu'da Kudüs meselesinin ötesine geçmek için bir fırsat olarak değerlendiriyor. Nitekim yönetimden bir yetkili şu açıklamayı yaptı: "Bölgede son birkaç haftaya, Kudüs kararına yönelik tepkiler damga vurdu. Ziyaret bu faslın kapatılmasını ve yeni bir sayfa açılmasını amaçlıyor." Medyada çıkan bir başka haberde ziyaretin, Arap dünyasında Kudüs kararına karşı doruğa çıkan tepkileri yatıştırmayı amaçladığı belirtiliyordu. Kararın ilanı öncesinde gerçekten bu yönde beklentiler vardıysa, ortaya çıkan tepkiler Ortadoğu'daki dinamikler hakkında ciddi bir kavrayış eksikliği olduğunu gösteriyor. Yönetimin geziden hâlâ bu tür beklentileri varsa, ABD dış politikası açısından durum çok daha kaygı verici demektir.