ABD yönetiminin bu hafta yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi'ni açıklaması bekleniyor. Başkan Donald Trump'ın yönetimine mensup bazı yetkililer, açıklama öncesinde belgeyle ilgili birtakım bilgiler vermeye başladı. Bu yeni stratejiden ne beklenmesi gerektiği aşağı yukarı belli. Belge hakkında bilgi edinenlere göre yeni stratejinin dört temel ilkesi var: ABD topraklarını korumak, Amerika'nın refahını ve ekonomik güvenliğini artırmak, ordunun gücünü ve kabiliyetlerini artırmak ve ABD'nin nüfuzunu güçlendirmek.
Belge hakkında çıkan haberlere göre, bir brifingde bu ilkeleri açıklayan Ulusal Güvenlik Danışmanı H.R. McMaster, ABD'nin müttefiklerine ve ittifaklarına yönelik yükümlülüklerini vurguladı. McMaster eskiden beri müttefiklere ve ittifaklara verdiği güçlü destekle biliniyor. David Frum'ın Atlantic Monthly'de yazdığına göre McMaster, Başkan Trump'ın NATO karargâhına yaptığı ziyaret sırasında ittifakın ortak savunmaya ilişkin 5. Maddesine desteğini açıklaması için epey uğraşmış. New York Times'ta yakın zamanda çıkan habere bakılırsa, ilk denemesinde başarısız olan McMaster, Trump'ın kısa süre sonra Romanya Devlet Başkanı ile birlikte yaptığı basın toplantısında bu desteği açıklamasını sağlamış. Frum, McMaster'ın bu yeni stratejinin bir kısmını İngiliz mevkidaşı ile olan görüşmesinde açıklamasının, onun ittifaklara verdiği ve konuşmasında tekrar ifade ettiği desteğin göstergesi olduğunu belirtiyor. Ancak McMaster çelişkili bir biçimde, konuşmasında ittifaklara ve müttefiklere yaptığı vurguya rağmen bir ara Türk hükümetini eleştirerek, "Radikal İslamcı ideoloji tüm medeni insanlara karşı ciddi bir tehdit oluşturuyor" deyip Türkiye ve Katar'ın günümüzde radikal ideolojilerin ana destekçileri olduğunu söyledi. Ayrıca Türkiye'yi Batı'dan uzaklaşmakla suçladı.
McMaster'ın açıklamalarına bir anlam vermek zor. Washington'daki uzmanlar, açıklamaların sosyal medyada yer almasıyla birlikte bunun ne anlama geldiğini çözmeye çalıştı. Çoğu kişinin ilk tepkisi, duyduklarına inanamamak oldu. "Bunu söylediğine emin misin?" ve "Bunu gerçekten o mu söyledi?" gibi sorular havada uçuştu. Kimileri bunların pek de McMaster'ın ağzından çıkacak sözler olmadığını düşünürken, kimileri de onun ne demek istediğini açıklamaya çalıştı. McMaster'ın ittifakların önemini vurguladıktan hemen sonra, ABD üslerine ev sahipliği yapan, NATO'nun Afganistan'daki operasyonlarına destek veren ve ABD ile Deaş'a karşı mücadelede işbirliği yapan bir NATO müttefikine neden saldırdığını anlamak güç. Üstelik Trump Türkiye'yi stratejik ortak olarak nitelmiş, Savunma Bakanı James Mattis de Deaş'la mücadelede stratejik bir güvenlik ortağı olarak tanımlamışken. Anadolu Ajansı açıklama sonrasında Trump yönetiminin iki yetkilisinden farklı görüşler aldı. Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) sözcüsü, McMaster'ın konuşmasının ertesi günü yaptığı açıklamada iki ülke arasındaki stratejik ortaklığı vurgulayarak, "ABD Türkiye ile bölgede istikrarı sağlamak ve terörizmin her türünü yok etmek için yaptığı stratejik ortaklığa bağlıdır. Türkiye'nin sınır güvenliğini artırmak, yabancı savaşçıların topraklarından geçişini engellemek ve Deaş'ı Suriye'deki önemli kasabalardan çıkarmak için gösterdiği çabaları takdir ediyoruz" dedi.
McMaster'ın kendisi de sonradan yaptığı açıklamada, "Başkan Trump gibi ben de Türkiye ile ABD arasındaki güçlü ittifaka sağlam bir şekilde inananlardanım" diyerek şunları söyledi: "Türkiye'nin sınır güvenliğini artırma, yabancı savaşçıların geçişini engelleme ve Deaş'la savaşma konusundaki çabalarını destekliyoruz. Ayrıca ABD, Türkiye ve diğer ortakları ile birlikte bölgedeki radikal ideolojileri yayan örgütlerin finansmanının kesilmesine yönelik çabalarını yoğunlaştıracaktır. ABD, onlarca yıldır olduğu gibi, PKK'nın terör tehdidine karşı Türkiye'nin yanında durmaya devam edecektir."
McMaster'ın açıklaması ve sonrasında gelen tepkiler, ilişkilerdeki krizi bir kez daha gözler önüne serdi. İki ülke arasındaki mevcut sorunlar, bu açıklamaların yarattığı zararı artırıp yanlış yöne çekilmesine yol açabilir. Bu hassasiyet ikili ilişkilerin geleceği açısından ciddi bir tehlike oluşturuyor. McMaster sonradan iki ülke arasındaki stratejik ortaklığa değinse de, önceki açıklamasında öne çıkan iki konuyu ele almak gerekiyor.
İlk olarak, McMaster'ın ilk açıklamasında değindiği Türkiye'nin Batı ile ilişkilerini değerlendirirsek, bunun Türkiye için bir kimlik sorunu olmayıp Batılı karar alıcıların kararlarından kaynaklanan bir kriz olduğu anlaşılmalı. Suriye konusu ile PKK'nın Suriye kolu YPG'ye verilen silah yardımı, Fetullah Gülen meselesi ve vize krizi konularındaki görüş ayrılıkları, iki ülke ilişkilerinin kötüye gitmesine yol açan sorunlarından sadece birkaçı. Ayrıca ABD'li bazı yetkililerin sonradan düzeltilmeyen ve izahatı yapılmayan açıklamaları ile faaliyetleri de ikili ilişkilere zarar verdi. ABD'li yetkililerin birkaç yıldır yaptığı açıklamalar, attığı tweetler ve verdiği resimler, ikili ilişkilere kamu diplomasisi anlamında ciddi zarar verdi. Bu yetkililer ile kurumlar Türkiye'nin hassasiyetlerini, güvenlik kaygılarını ve çıkarlarını dikkate almadığı için Türk halkı ABD'nin politikalarına daha da şüpheyle yaklaşır oldu. Trump'ın Kudüs kararıyla beraber, iki ülkenin bölgenin geleceği konusundaki görüş ayrılığı derinleşti. Birçok müttefikinin de karşı çıktığı bu karar, ABD'nin yalnızlaşmasına da zemin hazırlıyor. McMaster'ın ilk açıklaması sonrasında birçok kişi, müttefiklerin artık birer birer kaybedilmeye başladığını düşündü.
McMaster'ın ilk açıklamasında söylediği belirtilen şu sözler de ilginç: "Son yıllarda çok sayıda rekabet sahasını birçok açıdan boş bıraktık ve rakip güçlere fırsat vermiş olduk." Rakip güçlerin mevzi kazanmasına sadece rekabet sahasını boş bırakmak değil, ABD müttefiklerini yüzüstü bırakacak faaliyetler yürütmek, onların kaygılarına duyarsız kalmak ve bölgesel gerçekleri anlayamamak da katkıda bulundu. Türkiye-ABD ilişkilerinin bozulması, ABD'nin tüm dünyada nasıl nüfuz kaybettiğini göstermek açısından çok iyi bir örnek olarak verilebilir.