ABD dış politikasının son yirmi yılda karşılaştığı en büyük sorunlardan biri de, göreve yeni başlayan başkanların, kendilerinden önceki başkanların izlediği birçok politikayı sona erdirme yönündeki girişimleri olmuştur. Yeni başkanla birlikte gelen dış politika kadroları kimi zaman, kendilerini önceki yönetimden ayrıştırabilmek için dış politikada büyük değişiklikler yapmaya çalıştı. Bu süreç kendi başına bir amaç halini aldığında soruna dönüşmüştür.
Yönetimler farklı olmak adına politika değişikliği yapmaya çalıştıklarında, birtakım zorluklarla karşılaşır. Sırf değişim uğruna değişiklik yapmak çoğu kez, stratejiden yoksun dış politika hamlelerine yol açtı. Hiçbir net planı veya yol haritası olmadan sadece önceki başkanların yaptıklarına karşı çıkmak, ABD dış politikasında krizlere yol açtı. Stratejiden yoksun kısa vadeli taktik adımlara ek olarak, söz konusu dönemde ABD'nin dış ilişkilerine en çok zarar veren şey, başkanların kendilerini önceki yönetimlerden farklı kılmaya çalışırken benimsedikleri tek taraflı politikalar oldu.
Başkanlar özellikle görevdeki ilk dönemlerinde, bu dengeyi tutturmakta zorlanır. Barack Obama başkan seçildiğinde hem ülke içinde hem de yurtdışında, selefi Bush'un politikalarını iptal edeceği yönünde bir beklenti oluşmuştu. Nitekim Obama'ya henüz ne dünya için ne de dış politika alanında dişe dokunur herhangi bir şey yapmadan Nobel Barış Ödülü verilmesi, bu beklentinin ve özlemin bir ifadesiydi. Başkan George Bush'un Irak'ı işgal kararı bölgede bir felakete yol açmakla kalmayıp aynı zamanda, ABD'yi aralarında Fransa ve Almanya'nın da bulunduğu kilit önemdeki bazı müttefiklerinden zaman içinde uzaklaştırdı. Irak savaşı, Bush'un başkanlık dönemindeki en belirleyici olay niteliğini taşıyordu. Askeri güç kullanımı, Obama'nın kendi başkanlık döneminde kaçınmak istediği bir şeydi. Obama'nın seçim kampanyasında en çok değindiği konulardan biri, Irak savaşına karşı oluşu idi. Irak'taki askerleri beklenmedik şekilde çekmesi, Obama'nın kendi açısından önemli gördüğü kararlardan biriydi. Ya da kendisini selefi Bush'tan ayrıştıracağını düşündüğü bir şey. Ancak ABD'nin Irak'a asker yığdığı dönemdeki ortaklarının bu kararı onaylayıp onaylamadığı veya bunun tek taraflı bir adım olup olmadığı belli değildi. Daha sonra, Suriye krizi sırasında Obama yönetimi, Bush yönetiminin yaptıklarından çıkardığı dersi hayata geçirmeye çalışarak Suriye'deki savaşa herhangi bir şekilde karışmaktan kaçındı. Bu müdahale karşıtlığı, Esad rejimi 2013 yılında sivillere karşı kimyasal silah saldırısı düzenleyerek Obama'nın koyduğu kırmız çizgiyi ihlal ettiğinde bile değişmedi. Obama'nın daha önce tüm müttefiklerden bu girişime destek açıklamalarını istemesine rağmen son dakikada fikir değiştirmesi, yeni bir tek taraflı adım oldu. Obama saldırının ardından düzenlediği tarihi basın toplantısında, "Etraflıca düşündükten sonra, Birleşik Devletler'in Suriye rejimine ait hedeflere askeri harekât düzenlemesi gerektiği kararını verdim. Hep, ülkemizin gücünün sadece askeri kapasitesinden değil, halkın halk tarafından halk için yönetimine örnek teşkil eden hükümetinden aldığına inanmışımdır. İşte bu yüzden, ikinci bir karar verdim: Güç kullanmak için Amerikan halkının Kongre'deki temsilcilerinden yetki isteyeceğim," dedi. Bu tek taraflı geri adım Suriye rejimini ve onun sahadaki müttefiklerini cesaretlendirdiği gibi, sahadaki radikal gruplar açısından bir propaganda aracı haline geldi ve ABD'yi tüm dünyadaki müttefiklerinden biraz daha uzaklaştırdı.
Donald Trump'ın ABD'deki başkanlık seçimini kazanması birçok kişide, Obama döneminin dış politikalarının değişeceği beklentisi yarattı. Başkan Trump da şu ana kadar aynı şekilde, hiçbir uzun vadeli planlama yapmadan, Obama'nın bazı politikalarını ve başarısız bulduğu uygulamalarını değiştirmeye çalıştı. Trump'ın attığı ilk adımlardan biri, Trans-Pasifik Ortaklığı'ndan (TPP) çekilmek oldu. Oysa Trump'ın, TPP'nin yerine daha "adil" ikili ticaret anlaşmaları getirmek dışında hiçbir planı yoktu. Trump daha sonra da İran'ın nükleer anlaşmaya uyduğunu tasdik etmezken, belirgin bir dış politika yol haritasından yoksundu. Başkan Trump bu iki olayda da tek taraflı hareket etti. TPP üyesi ülkelerin müzakereleri yeniden canlandırmak için yakın zamanda yaptığı girişimlerin gösterdiği üzere, Trump'ın kararı esasen ABD'nin bölgedeki müttefiklerinde hayal kırıklığı yaratıyor. Yine aynı şekilde, Trump İran'ın nükleer anlaşmaya uyduğunu tasdik etmeme kararı verdiğinde, anlaşma öncesindeki müzakerelerde ortakları olan ülkelerin muhalefetiyle karşılaştı. ABD dışındaki P5+1 ülkelerinin tümü, ABD yönetiminin ortaklaşa müzakere edilmiş bu anlaşmaya yönelik tek taraflı tasarrufuna dair itirazlarını dile getirdi. ABD, müzakere masasındaki ortakları tarafından büyük ölçüde yalnız bırakıldı. Trump'ın Kudüs'ün statüsüyle ilgili son kararı da pek farklı değildi. Trump kararını açıklarken yaptığı yorumlarda bir kez daha, kendini daha önceki başkanlardan ayrıştırmaya çalıştı. Trump yaptığı açıklamada şöyle dedi: "Benden önceki başkanların tümü, elçilikle ilgili kararı öteledi ve ABD elçiliğini Kudüs'e taşıma kararını uygulamaktan veya Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımaktan kaçındı. Başkanlar bu öteleme kararını, Kudüs'ün başkent olarak tanınmasını ertelemenin barışı ilerleteceği düşüncesiyle aldı. Onların cesaretsiz olduğunu söyleyenler bulunsa da, o zamanki gerçeklere dayanarak en doğru olduğuna inandıkları kararı vermişlerdi. Ama sonuç ortada. Tıpatıp aynı şeyi yaparak şimdi farklı bir sonuç elde edebileceğimizi düşünmek, ahmaklık olur. Bu yüzden, artık Kudüs'ü resmen İsrail'in başkenti olarak tanımanın vaktinin geldiğine karar verdim." Bir kez daha, kimseye danışmadan ve Avrupa ile Ortadoğu'daki ABD müttefiklerinin itirazlarına rağmen tek taraflı bir karar alındı.
Aslına bakılırsa, ABD başkanlarının kendilerini daha önceki başkanlardan ayırmak isterken tek taraflı kararlar verme alışkanlığı, ABD ile tüm dünyadaki müttefikleri arasında ciddi bir gerginliğe sebep oluyor. ABD, jeopolitik ve jeo-ekonomik karakterli önemli kararlar söz konusu olduğunda yalnız bir süper güce dönüşüyor. Uluslararası ilişkilerde ittifaklar ve işbirliği kurmak zaten zor bir iştir. Amerika'nın aldığı tek taraflı kararlar da, ABD yönetimlerinin gittikçe istikrarsız hale gelen uluslararası sistemde bu ittifakları muhafaza etmesini ve güçlendirmesini iyice zorlaştırıyor.