Bu köşede daha önce çıkan yazılarımda, ABD'de yeni yönetimlerin geçiş dönemlerinin, genellikle çeşitli yol kazaları ve krizlerle karşılaşılan sıkıntılı süreçler olduğunu belirtmiştim. Dünyanın başka bölgelerindeki dış şoklar ve gelişmeler, göreve yeni başlayan yönetim için ağır bir iş yükü oluşturur. Trump göreve başlayalı yedi aydan uzun bir süre geçmesine rağmen, Beyaz Saray'daki yaprak dökümü devam ediyor. Son birkaç hafta içinde Beyaz Saray'da; aralarında özel kalem müdürü, iletişim direktörü, Beyaz Saray sözcüsü, baş stratejist ve terörle mücadele danışmanı gibi isimlerin de olduğu çok önemli yetkililer ya istifa etti ya da da görevden alındı. Ayrıca Ulusal Güvenlik Konseyi'nde (NSC) de görevden almalar oldu. Bunlardan biri de, Ortadoğu danışmanı Derek Harvey idi. Bu süreçte, Trump'ın iç kabinesinde yaşanan rekabete ve ayak oyunlarına dair çeşitli haberler çıktı. Ancak eski iç güvenlik bakanı John Kelly'nin özel kalem müdürü olarak atanmasını takiben birçok kişide oluşan beklentiye uygun olarak, bu rekabetin kontrol altına alınmakta olduğu yönünde işaretler var. Beyaz Saray'daki son tasfiyelerle ilgili gazetelerde çıkan haberlere göre, bu yetkililerin görevden alınmasını Kelly istemiş. Örneğin; başkanın eski terörle mücadele danışmanı Sebastian Gorka'nın istifasından önce çıkan haberlerde, Gorka'nın uzun tatili nedeniyle Özel Kalem Müdürü Kelly ile arasında gergin bir telefon görüşmesi gerçekleştiği yazılmıştı. Bir başka habere göre de, Gorka istifa kararı aldıktan sonra istifa mektubunu başkana elden vermek için Kelly ile bir kez daha konuştu ancak başkanla görüşmesine izin verilmedi.
Bu istifa ve görevden almaların ardından, Beyaz Saray'daki yeni durumun ABD dış politikası üzerindeki etkilerine dair sorular soruluyor. Beyaz Saray'dan ayrılan bu isimlerin dış politika kararlarında ne ölçüde etkili olduğu çok net olmamakla birlikte, belli bir etkileri bulunduğu yönünde yeterince kanıt mevcuttu. Mesela eski Baş Stratejist Steve Bannon, Başkan Trump dünya liderleriyle ilk telefon görüşmelerini yaparken Oval Ofis'te başkanın yanındaydı. Bannon Trump'ın Ortadoğu ziyaretine eşlik ettiği gibi, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in ABD ziyareti sırasında verilen akşam yemeğine de katılmıştı. Ayrıca bazı Müslüman ülke vatandaşlarının ABD'ye girişinin yasaklanması ve Trump'ın sıkça "radikal İslam" ifadesini kullanması konusunda Bannon ve Gorka gibi isimlerin önemli bir rol oynadığı belirtiliyordu. Belki de bu yüzden, Trump Afganistan stratejisi hakkında konuştuğunda Gorka, Trump'ın konuşmasında kullandığı ifadelere tepki gösterdi. Gorka tartışılan istifa mektubunda, gidişatın değişmesinden duyduğu hayal kırıklığını şu sözlerle ifade etti: "Ne yazık ki, kendiniz dışında, 'Amerika'yı Yeniden Güçlü Yapma' fikrini en çok benimseyen ve bu politikaları savunan kişiler, içerden muhalefet edildiler, sistematik olarak görevlerinden alındılar ve son aylarda görmezden gelindiler. Bu durum, Afganistan'la ilgili kararı açıkladığınız konuşmanızı okuduğumda açıkça ortaya çıkıyor. Konuşmanızı yazan ve onaylayan kişilerin 'radikal İslam' ve 'radikal İslamcı terör' ifadelerini metinden tamamen çıkarmış olması, yürüttüğünüz siyasi kampanyanın çok önemli bir parçasının kaybolduğunu gösteriyor."
Bu durum, Trump yönetiminin bazı eski mensuplarının, inandıkları ve destekledikleri dış politikaların devre dışı bırakılmaya başladığını düşündüğüne işaret ediyor. Bu yüzden de, söz konusu kişiler Beyaz Saray dışında bir baskı grubu oluşturmaya çalışacak. Öte yandan, Kelly'nin Beyaz Saray'da politika oluşturma konusunda Ulusal Güvenlik Danışmanı McMaster ile uyumlu çalışabildiği anlaşılıyor. Çoğu kişiye göre, Trump Afganistan konuşması için Kelly ile yakinen çalıştı. Beyaz Saray haricinde, Savunma Bakanı Mattis ile Kelly arasındaki uyum da sıkça konuşuluyor. Bu üç ismin asker kökenli olduğu düşünülünce, istikrarlı bir iş ilişkisi kurabilmeleri ve ülkenin güvenlik ve dış politikalarını değiştirme konusunda en etkili ekibi oluşturmaları normal görünüyor. Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın bu ekiple çalışması da çok zor olmaz.
Tabii Trump'ın damadı Jared Kushner ve kısmen kızı İvanka da dış politika kararlarında önemli aktörler olmaya devam edecek. Fakat elbette ki en önemli aktör, asıl söz sahibi kişi olan Trump'ın kendisi. Trump muhtemelen dünyadaki mevkidaşlarına göre daha az öngörülebilir bir lider olacak. Kuşkusuz, kısa süre içinde gelen bu istifa ve görevden almalar sonrasında yeni atanan isimlerin "görev süresini" tam olarak tahmin etmek zor.