Bundan birkaç hafta sonra, ABD Başkanı Barack Obama'nın başkanlık görevine resmen başlamasından bu yana yedi yıl geçmiş olacak ve Obama görevdeki son yılına girecek. Obama'nın başkanlık döneminin mirasını kısmen, geçen yedi yıl içinde ABD dış politikası ve güvenlik konularında verdiği kararlar belirleyecek. Kuşkusuz, Suriye'de 250 binden fazla insanın ölümüne ve milyonlarcasının da evsiz ve umutsuz kalmasına neden olan kriz, Obama'nın mirasıyla ilgili değerlendirilmelerde öne çıkacak birkaç konu arasında yer alacak. Önümüzdeki birkaç yıl içinde büyük ihtimalle, Obama'nın danışmanlarının ve yakın çevresindekilerin yazdığı anı kitaplarını okuyacağız. Bu kitaplarda anlatılanlar bize, Başkan Obama'nın Suriye konusunda ne düşündüğü hakkında bir fikir verecek. Böylece, bu anı kitaplarında sözü edilen şeyleri, son yedi yıl içinde Obama yönetiminde görev aldıktan sonra ayrılan ve hemen hepsi de dış politikadaki karar alma süreçleriyle ilgili olumsuz bir tablo çizen yetkililerin anlatımlarıyla karşılaştırma imkânı bulabileceğiz. Bilhassa geçmişte Suriye'yle ilgili karar alma süreçlerinde yer alan veya bunlara tanık olan yönetim yetkilileri, çoğunlukla strateji eksikliğinden ve yönetimin karar alma mekanizmasının çok kapalı olduğundan bahsediyor. Anlaşılan o ki, işleri tek başına yürütmek isteyen Başkan Obama sadece çok yakınındaki birkaç kurmayına danışmış ve bu süreçte üst düzey yetkililerin birçoğunu devre dışı bırakmış. Yönetimde daha önce görev alan hemen herkes, işte bu "iç kabine"yi eleştiriyor.
Medyada çıkan bazı haberler, Obama'nın karar alma süreciyle ilgili bu olumsuz imajı güçlendirdi.
Öncelikle, eski savunma bakanı Chuck Hagel, Obama'nın emriyle istifa etmesinin ardından Foreign Policy dergisine verdiği ilk röportajda, Beyaz Saray'da Suriye'yle ilgili kararların nasıl alındığı hakkında birtakım bilgiler verdi. Hagel Beyaz Saray'ın Suriye konusunda bir stratejisinin olmamasını eleştirdiği gibi, yönetimin karar alma sürecinin etkinliğine dair ciddi şüpheleri olduğunu da ifade etti. Hagel röportajda, "Beyaz Saray Suriye krizi sırasında bu ülkeyle ilgili tutarlı bir politika oluşturmak için debelendi, genelde sonuçsuz kalan bitmek tükenmek bilmez toplantılar düzenledi ve tüm bunlar olurken Suriye'deki durum daha da kötüleşmesini ve can kaybı gittikçe arttı" dedi. Foreign Policy dergisindeki bir yorum yazısında, "Hagel'ın anlattıklarından, onun görev süresinde Suriye konusunda net bir stratejisi olmayan ve artan can kaybı ile muazzam mülteci dalgasına rağmen yakın zamanda da olmayacağı anlaşılan bir yönetim tablosu çıkıyor" denildi. Daha da önemlisi, Hagel'ın bu röportajda söylediği şeyler, geçmişte Obama yönetiminde yer aldıktan sonra karar alma süreciyle ilgili anılarını yazan eski yetkililerin yaptığı açıklamalarla aşağı yukarı aynıydı.
Suriye politikasına gelince, ortaya çıkan yeni bilgiler yönetimin bu süre zarfındaki amaç ve niyetlerine ışık tutuyor. Wall Street Journal'da geçen hafta çıkan bir haberde, ABD yönetiminin Suriye'deki krizin başından beri, Suriye hükümetiyle gayrı resmi kanallardan temas kurduğu belirtildi. Özellikle de, Başkan Obama'nın Suriye'deki kırmızıçizgileriyle ilgili konuşması haricinde Rus ve İranlı yetkililer vasıtasıyla Suriye rejimine kimyasal silah kullanmaması yönünde çeşitli sinyaller ve mesajlar gönderdiği ortaya çıktı. Bu mesajlar ve uyarılar yönetim yetkililerince Suriye rejimine daha doğrudan yöntemlerle de iletilmiş. Habere göre, Suriye'de kimyasal silah kullanılması sonrasında bu temaslar daha ziyade, çatışmanın yayılmasını önleme konusuna odaklanmış.
Önümüzdeki birkaç yılda büyük olasılıkla, Suriye politikası hakkında çok daha fazla bilgi edineceğiz. Bu yeni bilgiler, Obama yönetiminin krizin başlangıcından beri izlediği politikaya dair daha iyi analizler yapılmasını sağlayacak. Obama ile iç kabinesine mensup yetkililerin anlattıkları, ABD dış politikası uzmanları arasında ülkenin bu krize yönelik politikası ile ilgili yeni tartışmalar başlatacaktır. O zamana dek, bu yeni ifşaatlar Başkan Obama'nın Suriye konusundaki tutumu ve bu tutumun gerekçesi hakkında kısmi bilgiler sunacak.