ABD Başkanı Barack Obama, ikinci ve son Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi'ni geçen Cuma günü açıkladı. Ulusal Güvenlik Danışmanı Susan Rice, aynı gün Brookings Enstitüsü'nde yaptığı konuşmada belgeyi kamuoyuna sundu. Bir önceki strateji raporundan farklı olarak, belgenin içeriği ve yapısı bu kez Washington'da fazla tartışma yaratmadı. Çoğu kişi, belgenin muhtemel konu başlıklarını az çok tahmin ediyordu.
29 sayfalık bu belgenin asıl odak noktası, ABD'nin dış politikası ve güvenlik politikası, karşılaşabileceği muhtemel sorunlar ve bu sorunlarla baş etmek için kullanabileceği yöntemler, mekanizmalar ve taktikler değil. Belge esas olarak, Obama ve yönetiminin son altı yılda yaptıklarını ele alıyor. Bu yüzden, bazı uzmanlar belgeyi fazlasıyla övüngen buluyor. ABD yönetiminin aynı çabaları sürdüreceğini vurgulayan belgede en sık kullanılan fiil, "sürdürmek." Ayrıca ileride gerçekleşmesi istenen işlerin bir listesi veriliyor. 2010 yılındaki belgeyle kıyaslandığında, yeni strateji belgesi Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) ve Ebola salgını gibi yeni beliren tehlikeleri sıralıyor ve iklim değişikliğine daha çok vurgu yapıyor. Yine Rusya'ya yönelik yaklaşım açısından iki belge arasında ciddi bir fark var. 2015 belgesinde "Rus saldırganlığı" ifadesi tam yedi kez geçiyor. Ayrıca belge "Rus zorbalığı" gibi ibareler de içeriyor. Obama'nın önümüzdeki iki yılda Rusya ve IŞİD'le mücadeleye odaklanacağı kolayca anlaşılıyor. Obama'nın 2013'teki BM Genel Kurulu toplantısında İsrail-Filistin barış sürecini ve İran'la nükleer anlaşma konusunu dış politikadaki iki önceliği olarak ilan ettiği de hatırlanmalı. Yani iki yıl içinde çok şey değişebilir. Obama bunlara ek olarak, ABD'nin karşı karşıya olduğu sekiz riski sıraladı: ABD'ye yönelik bir saldırı, yurtdışındaki Amerikan vatandaşlarına karşı saldırı tehditleri veya saldırılar, küresel bir ekonomik kriz, kitle imha silahlarının sayısının artması, bulaşıcı hastalıklar, iklim değişikliği, enerji piyasalarında büyük sorunlar ve devletlerin çökmesi ya da zayıflaması sonucu ortaya çıkabilecek tehditler.
Başkan Obama belgenin giriş bölümünde, ABD dış politikasına ve güvenliğine yönelik tehditlerle baş etmek için temel bir gereklilik olarak "stratejik sabır ve kararlılık" kavramını ortaya atıyor. Obama ABD'nin ulusal gücünün temelini sağlamlaştırmak için "akıllı yatırımlar yapması gerektiğini" belirtiyor. "Kendini dizginleme" vurgusu yapan ve "kapasiteyi zorlayan aşırı müdahalecilik" konusunda uyarıda bulunan Obama, sadece askeri güce dayanmayan akıllı bir ulusal güvenlik stratejisini savunuyor. Bunlar aynı zamanda, Obama'nın Birliğin Durumu konuşmasında vurguladığı kavramlar ve görüşler. Konuşmasının beşte birinden azını iç sorunlara ayıran Obama, dünyadaki sorunları çözmek için akıllı güce odaklanma ve diplomatik seçenekleri kullanma gerekliliğine değindi.
Obama yönetimi muhtemelen Irak savaşı sendromu ve Irak'ın işgali sonrasında ortaya çıkan sorunlar nedeniyle, son altı yıldır dış politikasını yürütmeye çalışırken sürekli bu savaşın kötü anılarıyla mücadele ediyor. Dış politikaya yönelik her eleştiri, ABD'nin yeniden uzun ve masraflı bir savaşa itilmeye çalışıldığı algısı yaratıyor. Bu görüş en çok, Obama'nın Suriye politikasına yönelik eleştiriler kapsamında dile getirildi. Oysa Obama Suriye ve Irak'la ilgili politika tavsiyelerine cevap verirken sürekli "kendini dizginleme" konusunu vurgulamak zorunda olmadığını anlamalı.
Tıpkı Başkan Obama gibi Amerikan kamuoyu da Ortadoğu'da yeni bir savaşa karşı. En şahin Cumhuriyetçiler bile Suriye'ye yönelik topyekûn bir saldırıyı savunmuyor. Tıpkı Obama gibi Washington'daki birçok kişi de, başka bir ülkeyi işgal etmek için asker gönderilmesine karşı. Obama'yla benzer düşünen çoğu kişi, "bir savaş ya da işgal sonrasında" neler yaşanacağını sorguluyor. Amerikalılar da Ortadoğu halkları da yeni bir Irak savaşı istemiyor. Washington'daki çoğu kişi sorunlara mümkün olduğunca diplomatik çözümler bulmaktan yana. Ancak bu insanların büyük kısmı aynı zamanda, Suriye konulu 2. Cenevre Konferansı gibi diplomatik girişimlerden fazla bir şey çıkmayacağını da görüyor. Yani Irak savaşından ders çıkaranlar sadece Obama ve danışmanları değil. Birçok uzman, gazeteci, diplomat ve Kongre üyesi bu savaştan birtakım dersler aldı. Demokratlar, Cumhuriyetçiler ve Bağımsızlar bu tür kararların insani, ekonomik ve siyasi maliyetlerini anladı. Washington'da küresel politikalarda sınırsız askeri güç kullanımını savunanların sayısı çok fazla değil. Birçok kişi, tıpkı Başkan Obama gibi "akıllı güç" uygulanmasından yana. Fakat akıllı güç eldeki diplomatik ve askeri imkânların dengeli bir kullanımını gerektirir. Akıllı güç, caydırıcılığın etkili şekilde kullanılmasını zorunlu kılar. Düzenlediği kimyasal silah saldırısı sonrasında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın rejimini, ABD'nin olası hava operasyonlarının sınırlı olacağı yönündeki demeçlerle rahatlatmak ve yarattığı tahribatı sınırlaması için ona muhtemel hedeflerle ilgili bilgi vermek, akıllı güç kullanımına örnek oluşturamaz. Ayrıca Başkan Obama, ABD'nin olanaklarını zorlayan müdahaleleri savunan çok az kişi olduğuna inanabilir.
Obama ABD dış politikasının önünde sadece iki seçenek olduğuna inanıyor. Bunların ilki, askeri gücün önleyici, tek taraflı ve sorumsuz kullanımını ve Irak'taki keşmekeşe yol açarak müttefikleri ABD'den uzaklaştıran türden fiili işgali içeriyor. Diğer seçenek ise "stratejik sabra", eylemsizliğe ve dünyadaki gelişmelere asgari ölçüde müdahaleye dayanıyor. Ancak bu iki zıt yaklaşım arasında, ABD'nin farklı sorunlarla baş ederken dikkate alabileceği değişik "akıllı" seçenekler bulunuyor. Dış politikada Başkan George W. Bush'un tam tersi bir yaklaşım izlemeye çalışan Obama, onunkine benzer bir basitlik tuzağına düşüyor ve giderek artan bir şekilde, dış politikada kendi yöntemleri ya da Bush'un politikaları dışında seçenek olmadığında inanıyor. Bu yüzden de "stratejik sabrı" dünyadaki çok değişik ve karmaşık sorunlarla mücadele etmek için tek seçenek olarak görüyor. "Stratejik sabır" Suriye vakasında olduğu gibi sahadaki duruma olumlu bir etki yapmadığında, Obama Suriye'deki çatışmayla ilgili bağlayıcı görüşler dile getirmekten kaçınıyor. Ama bu durum Suriye'deki çatışmayı ve katliamları durdurmuyor. Başkan Obama stratejik sabrın da bir maliyeti olduğunu ve bu maliyet yüzbinlerce insanın ölümüne, ABD'nin dış politikasına olan güvenin sarsılmasına ve müttefikleri küstürmeye yol açtığında stratejinin değiştirilmesi gerektiğini anlamalı. Benimsenecek yeni stratejinin Suriye'nin işgalini ve Irak savaşındaki hataların tekrarını içermesi gerekmiyor. Bu iki seçenek arasında bir orta nokta bulmak mümkün… Ulusal Güvenlik Stratejisi Belgesi'nin "Toplu Katliamları Önlemek" alt başlığı taşıyan bölümü, yönetimin niçin önleyici müdahale ile sabır arasındaki seçenekleri düşünmesi gerektiğini gösteriyor.
Bu bölümü yeniden okumak yararlı olabilir: "Sivillere yönelik toplu katliamlar ortak insani değerlerimizin inkârı anlamına gelmekte ve ortak güvenliğimizi tehdit etmektedir. Bu katliamlar ülkeleri ve bölgeleri istikrarsızlaştırır, mülteci hareketlerine yol açar ve aşırılıkçıların suiistimal ettiği mağduriyetler yaratır. Soykırım ve toplu katliamlara karşı hızlı uluslararası müdahalelere liderlik etmeye çok önem veriyor ve olaylar kriz boyutuna ulaşmadan önce yürütülecek önleyici çabaların seçeneklerimizi artıracağını ve ödenen bedelleri azaltacağını biliyoruz. İnsanların temel hak ve özgürlüklerinin ihlal edildiği, hükümet kurumlarına hesap soramadıkları, büyük bir yoksulluk ve çatışmayla karşı karşıya oldukları dönemlerde toplu katliam riskinin arttığını biliyoruz. Hükümetlerin sivilleri toplu katliamlardan korumakla yükümlü olduğu ve aynı hükümetlerin kendi halklarını korumakta açıkça başarısız olduğu durumlarda bu yükümlülüğün uluslararası topluma geçtiği yönündeki ortak uluslararası görüşe katılıyoruz. En kötü insan hakları ihlallerini önlemek ve sorumlulardan hesap sormak için Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne – ABD yasaları ve kendi personelimizi koruma taahhüdümüzle uyumlu şekilde – destek vermek de dâhil olmak üzere, uluslararası toplumla işbirliği yapacağız. Ayrıca ulusal gücümüzün tüm vasıtalarını kullanarak toplu katliamları önleme ve katliamları durdurma çabalarımızı desteklemek için müttefiklerimizi ve ortaklarımızı harekete geçirmeye devam edeceğiz.