Geçtiğimiz günlerde görme engelli Çinli muhalif Chen Guangcheng'in Pekin'deki ABD Büyükelçiliği'ne sığınıp 6 gün büyükelçilikte kalması Çin ve ABD arasında gerginliğe sebep oldu. Zira geçtiğimiz hafta boyunca Batı'nın en saygın gazete ve dergileri bu olay üzerinden Çin'i İnsan hakları konusunda bütün dünya kamuoyu önünde idam sehpasına çıkardılar. Bunun üzerine Çin Dışişleri Bakanlığı'ndan "Guangcheng olayından dolayı ABD'den özür beklediklerini ve ABD'nin bir daha Çin'in içişlerine karışmaması gerektiği" vurgulayan sert bir açıklama geldi.
ABD'nin efsanevi Dışişleri eski Bakanı Henry Kissinger Çin-ABD rekabetinin yeni bir Soğuk Savaş ortamı yaratmaya başladığını söyledi. ABD'nin Asya-Pasifik'teki güç mücadelesi hem 21. yüzyıldaki ana mücadele sahasının hem de ABD-Çin rekabetinin bölgedeki etkisinin ve gelecekte bölgenin muhtemel noktalarındaki çatışmaların kodlarını yavaş yavaş açığa çıkarmaya başlıyor. 20.Yüzyıl Atlantik Asrı olarak tarihe geçti; 21. Yüzyıl dünyanın merkezinin ekonomik olarak Atlantik'ten Pasifik'e kaydığını ve büyük güçlerinin gelecekteki muhtemel ana meydan muharebelerinin Asya-Pasifik'te olacağını gösteriyor. ABD bir yandan dünyanın merkezi Batı'dan Doğu'ya doğru kayarken Batı Paradigması'nın II. Dünya Savaşı'ndan bu yana tartışmasız lideri olarak olaylara tepki veriyor; diğer yandan da bu süreci Asya-Pasifik'teki askeri varlığı ve bölgedeki kadim müttefiklerinden aldığı güçle yönlendirmeye, dizayn etmeye; bu zor dönüşüm-eksen kayması sürecine rötuşlar yapmaya çalışıyor. Ama yolun sonunda dünyanın merkezi Doğu'ya kayarken bu küresel dönüşümün tabii olarak kendince sadece takipçisi olamaz, olamıyor. Zira dünya böylesine karmaşık bir süreç içerisinden geçerken gelecekte Asya-Pasifik etrafındaki olaylar karşısında bölgedeki müttefiklerinin ve bizatihi Batı Dünyası'nın kendinden beklediği "Hami" pozisyonunu sergileyemeyecek bir Washington'ın gelecek adına Asya-Pasifik'ten Ortadoğu'ya, Avrupa'dan Afrika'ya dünyanın her köşesinde zarar görecek hayati menfaatleri bulunuyor. Bu zorlu manzara, ekonomik olarak Çin ile eklemlenmiş olan ve bazı noktalarda karşılıklı bağımlılıklarının giderek arttığı görünen ABD ve Çin için "Süper güç" mücadelesinin zor ama ters türevi olarak görünüyor.
Başkan Obama geçtiğimiz 17 Kasım'da Avustralya Parlamentosu'nda yaptığı konuşmada ABD gücünün gelecekte mutlaka Asya-Pasifik'te yoğunlaşacağını ifade etti. Zira o günden bu yana geçen 6 ay içerisinde bölgede çok önemli ve hayati gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. Obama'nın Avustralya Parlamentosu'nda yaptığı önemli konuşmanın hemen ardından ABD-Filipinler arasında yeni büyük bir askeri anlaşma imzalandı. Obama'nın Avustralya'da yaptığı konuşmadan birkaç ay sonra, geçtiğimiz Şubat ayında, bölgede şimdiye kadar düzenlenen en geniş çaplı askeri tatbikat olan "Altın Gözlü Yılan 2012" adlı tatbikat ABD-Japonya-Güney Kore-Tayland-Singapur-Malezya ve Endonezya'nın katılımı ile yapıldı. Malum, tatbikat öncesinde ABD, Batı Pasifik'teki mevcut asker sayısını artırma kararı almıştı. "Altın Gözlü Yılan 2012" tatbikatının ardından Washington'da birçok uzman "ABD'nin Çin'i okyanus üzerinden kuşatıp kilitlemesinin 21. yüzyılda ABD'nin en öncelikli hedeflerinden biri olması gerektiği" üzerine tartışmalar yaptı. Obama'nın Avustralya ziyareti sonrasında ABD-Avustralya arasında yapılan yeni askeri anlaşma ile Nisan ayında ABD Deniz Kuvvetleri'ne ait ilk askeri birlik Avustralya'ya gönderildi aynı günlerde ABD ve Filipinler, Çin ile Filipinler arasında ihtilaf konusu olan bölgede, Pavalan Adaları açıklarında 2 hafta süren büyük bir tatbikat daha düzenlediler. Tatbikat, Çin-Filipinler ve diğer 4 bölge ülkesi arasında kriz sebebi olan statüsü sorunlu bir bölgede yapılmasından dolayı Çin tarafından protesto edildi ve "ABD'nin uluslararası hukuku hiçe saydığı" açıklaması yapıldı.
2006 yılından bu yana ABD-Japonya arasında müzakere konusu olan, Japonya'da hükümetin devrilmesine dahi sebep olan, Okinawa adasındaki devasa ABD Askeri Üssü'nün akıbeti konusunda ABD ve Japonya'nın kısmen anlaşmaya vardıkları, ABD'nin şu an itibarıyla Japonya'da bulunan 59 bin askerinin bir kısmını Batı Pasifik'teki diğer ABD müttefiki ülkelere kaydıracağı 26 Nisan'da açıklandı.
1950'lerden bu yana Asya-Pasifik'te Çin ile anlaşmazlığı olan ülkeler yavaş yavaş ama istikrarla ABD'nin güvenlik şemsiyesi altına girdiler. Bugün Çin-K.Kore-Myanmar olarak özetlenebilecek ittifakın karşısında ABD-Japonya-G.Kore-Tayland-Avustralya-Filipinler gibi kalabalık bir ittifak beliriyor. Çin hem açıktan kendine müttefik olan ülkeleri hem de ABD müttefiki görünen Güney Kore, Tayland, Filipinler gibi ülkeleri ekonomik olarak orta vadede kuşatıp kendi safına sabırla çekmenin hesaplarını yapıyor ve bu yolda önemli tıcari-ekonomik kazanımlar da elde etmiyor değil. Fakat ABD ve müttefikleri de boş durmuyor. Geçtiğimiz Nisan ayı ortasında Japonya, ABD'nin de teşviki ile Myanmar'ın Japonya'ya olan 3,7 milyar dolarlık borcunu sileceğini açıkladı.(Dünyanın en büyük 10 doğalgaz ihracatçısından biri olan bu küçük Asya ülkesi Myanmar aynı zamanda Hin i Çin Yarımadası'nı ana kıtadan ayıran, Hint Okyanusu ve Güney Asya'daki çok stratejik kavşak konumu ile büyük güçlerin dikkatini çeken bir bölgede yer alıyor)
Çin, ABD'de Hazine Tahvilleri'nin dünyadaki en büyük alıcısı, yani dünyada ABD'nin en çok borçlu olduğu ülke konumuna ulaştı.( 1970'lerden bu yana ABD'nin en çok borçlu olduğu ülke Japonya idi.) Çin geçtiğimiz yıl Japonya'yı hem ekonomik olarak(GSMH bazında) hem de döviz rezervleri ve ABD Hazinesi'ndeki tahvilleri ile tarihte ilk defa geride bıraktı. ABD-Çin arasındaki bu ekonomik bağımlılık ilişkisinin uzun vadede tarafların hangisini diğerine karşı daha bağımlı-kırılgan hale sokacağı her iki gücünde gelecekteki manevralarına bağlı. Fakat görünen o ki ABD, Çin'in kendi hinterlandını aşmaya başlayan, Afrika ve Güney Amerika gibi Çin'e uzak bölgelerde ticari-ekonomik döngünün ötesine varan askeri-siyasi girişimlerde bulunmaya başlamasından, yeni oluşumlar tesis etmeye çalışmasından oldukça rahatsız ve bugünden bu yayılmayı sınırlamanın peşinde…(Enerji yollarının ve kaynaklarının kontrolü, Hürmüz-Malakka Boğazları'ndaki küresel enerji akışı konusunda her iki büyük gücün de sahip oldukları fırsat-tehditler ve rekabetleri ise başlı başına farklı bir çalışma konusu...)
Zira gelecekte dünyanın ve ABD'nin en çok meşgul olacağı sorun, geçen her gün büyüyen ve güç odaklarının fazlalaştığı çok düzlemli-boyutlu küresel düzen içinde Çin'in yerinin ne olacağı, Hindistan ve Rusya'nın bu mücadele nihai kararlarının küresel etkilerinin neler olacağı ve Çin açısından ekonomik olarak etki merkezi olmanın siyasi-politik-askeri açıdan da aynı gücü temsil edip etmeyeceğinin sınavı olacak gibi duruyor.
baha.erbas@usasabah.com