Rusya'nın II.Dünya Savaşı'ndan sonra ABD ile başlayan küresel rekabeti bütün Soğuk Savaş boyunca artarak Ortadoğu'da da devam etmiştir.
1956 Süveyş Krizi'nden sonra Rusya'nın Ortadoğu'daki Arap devletleri ile olan ilişkileri daha da gelişmeye başlamıştır. O kadar ki Başkan Eisenhower 1957 yılında Kongre'de "Süveyş Krizi'nden sonra Batılı güçlerin Ortadoğu'daki prestijinin sarsıldığını SSCB'nin ise bölgede yükselişe geçtiğini böyle devam ederse Moskova'nın yakın gelecekte Batı'nın bölgedeki petrol çıkarlarına zarar vereceğini "söylemişti.
1967 Arap-İsrail Savaşı ise SSCB açısından bir dönüm noktası olmuştur. SSCB, Mısır, Cezayir, Suriye'de deniz üsleri kurmuş, Akdeniz'de donanmasını bulundurmuştur. O sıcak çatışmaların olduğu dönemlerde Moskova çok uzun yıllar Mısır ve Suriye'ye çok büyük miktarlarda silah yardımında bulundu.
1973 Arap-İsrail Savaşı'nda İsrail, BM'nin ateşkes kararını hiçe saydı. Moskova'nın bölgeye tek taraflı askeri kuvvet gönderme tehdidi karşısında ancak ateşkesi kabul etti. Moskova'nın hem bölge ülkeleri ile ta 1950'lerde başlayan silah ticareti ve askeri ilişkileri hem Arap Sosyalizmi'nin de Batı karşısında oluşturduğu avantajlar Moskova'yı bölgedeki olaylarda söz ve şerh sahibi olur bir konuma getirdi. Moskova'nın bölgede büyük bir silah tedarikçisi oluşu ise hep süregeldi.
Ortadoğu'da Tunus, Mısır, Bahreyn, Libya'da yaşanan son olaylar ve Libya'ya yapılan askeri müdahale karşısında Moskova'nın başlangıçtaki tepkisizliği ise dikkat çekti. Moskova'nın Ortadoğu'daki ayaklanmalar karşısında izlediği göreceli düşük profil, Libya'ya karşı başlatılan operasyona kadar sürdü. Rusya Başbakanı Putin, operasyonu 'Haçlı Seferi' olarak nitelendirdi. Devlet Başkanı Medvedev ise Putin'in bu yorumunu 'Kabul Edilemez' buldu.
18 Mart'ta BM Güvenlik Konseyi'nde Rusya, Çin, Almanya, Hindistan ve Brezilya Libya'ya yapılacak hava operasyonu için 'Çekimser' oy kullandılar. 19 Mart'ta koalisyon güçlerinin hava harekatı başladıktan sonra ise Moskova tepkilerini sürdürdü. Birçok analist Moskova'nın olaylar karşısındaki tutumunu sadece ekonomik pragmatizme indirgiyor. Oysa ki Rusya'nın bazı konu ve sorunlarda Soğuk Savaş'tan kalma alışkanlıklarını sürdürme gibi bir kararlılığı da dikkat çekiyor. 'Bağımsız Dış Politika' sürdürmenin bazı krizler karşısında sadece 'Muhalif Dış Politika' yaratmak olduğu kabul görüyor. Bu muhalif tutum ise Moskova açısından bazen 'Büyük Güç' olmanın tabii bir gereği olarak kabul ediliyor. Bu taktiğin yarattığı profil ise Moskova'yı Batı'nın operasyonlarına tabii bir muhalif haline getirebiliyor. Aynı tepkileri Irak Savaşı'nın başlangıcında da görmüştük.
Fakat Ortadoğu'da yaşanan son olaylar karşısında Moskova'nın Batı'ya olan muhalefetinde ekonomik pragmatizmin de çok önemli payı olduğu yadsınamaz görünüyor.
30 Ocak 2010'da Rusya'nın Libya ile yaptığı silah anlaşmasına göre Moskova, Kaddafi'ye S-300 füzeleri, savaş uçakları ve tank satışı yapacaktı. Geçtiğimiz günlerde İnterfax Haber Ajansı'na konuşan üst düzey bir Rus askeri yetkili "Rusya olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da yaşanan olaylardan büyük endişe duyduklarını, Rusya'nın bölge ülkeleri ile yaptığı silah anlaşmalarından dolayı aldığı 10-12 milyar dolarlık silah siparişini kaybedebileceğini" belirtti.
Aynı günlerde Rosoboroneksport, Moskova'nın bölge ülkeleri ile 12 milyar dolarlık silah anlaşması bulunduğunu açıkladı.
Cihan Haber Ajansı'nın aktardığına göre,"Rus Trud Gazetesi'ne açıklamalarda bulunan Stratejik Analiz ve Teknoloji Merkezi Başkanı Ruslan Puhov "Arap devrimleri ile başa gelecek yeni iktidarlar, muhtemelen Moskova ile yapılan mevcut silah anlaşmalarından vazgeçecek. Bu yıl Libya bizden 2,2 milyar dolarlık S-300 Füze Sistemleri,savaş uçakları ve tanklar alacaktı. Şimdi ise gelecek yeni iktidarlar bu paraları sosyal harcamalara aktaracaktır" dedi. Rusya Başbakan Yardımcısı Sergey Ivanov ise yaptığı açıklamada "Toplam silah siparişlerinin 45 milyar doları geçtiğini" söyledi.
Umarız ki Puhov'un iddia ettiği gibi gelecek iktidarlar halklarını ve toplumun sosyo-ekonomik gereksinimlerini düşünürler de Ortadoğu bugün yaşananları tekrar yaşamaz.
Hamiş: Fransızlar daha dün Paris'in ortasına çadırını gururla kurdurtup, Kaddafi'ye satmaya çalıştıkları Rafale savaş uçakları ile bugün Libya'yı vuruyor. Kaddafi'nin aynı çadırının yine silah satışları için Roma'ya da kurulduğu hala hafızalardadır. Bu da Avrupa'nın dış politikada pragmatizmin de ötesi olan "Ucuz Yüzü"n bir örneği olarak herhalde tarihe geçecektir.
baha.erbas@usasabah.com