Bitmeyen bir öğrenme yolculuğu içindeyiz. "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir"den hareketle, bireyler gibi kurumlar da benzer süreçlerden geçer.
Son dönemin Türkiye'si bunu gayet yoğun yaşıyor.
Devleti ele geçirmeye yönelik darbe amaçlı 17 Aralık operasyonunun ayaklarından biri de malum ekonomiydi.
Zamanlamasının manidarlığı ve hazırlıklar 2009 seçim sürecindeki olayların benzerini yaşamakta olduğumuzu ortaya koydu. Buradaki amaçlardan biri ülkeyi seçim sürecine ekonomik olarak sıkıntılı bir ortamda sokmaktı.
Hükümetin 12 yıllık iktidar döneminde en yüksek işsizlik rakamının 2009 Şubat-Mart aylarında %16 düzeyinde gerçekleşmesi tesadüf müdür? Veya bunu hazırlayan süreçte bazı kurumların ocak ayıyla başlayan işten çıkarmalarını sadece ekonomik krizle ilişkilendirmek yeterli midir? Oluşturulan havayla piyasanın ve tüketimin bazı medya kuruluşlarının da desteğiyle durma noktasına gelmesi, likiditenin daraltılması, kredi faizlerinin fahiş oranlarda artırılması veya kredilerin kapatılması yönünde baskı oluşturulması ne kadar bilinçliydi? Zira bunun neticesi seçim sonuçlarına ciddi oranda etki etmişti.
Ancak birileri son dönemde açıklanan işsizlik, ihracat, üretim vs. çeşitli rakamları gördükçe 2009'daki gibi ekonomide bir felaket senaryosunu hayata geçiremedikleri için eminim çok üzülüyordur. Herhalde amaçlanan, işsizliğin arttığı ve mutsuz seçmen kitlesiyle istikrarın bozulduğu bir ortamdı.
Krizin olduğu 2009'da kredilerde TDO (Takip Dönüşüm Oranı) % 5.3, Nisan 2013'te bile %3 iken bu yılın şubat ayında %2.8'lerde seyretmesi, bireysel kredilerde hakeza 2009'daki %6 olan TDO'nun 2011'den 2014 Şubat ayına 2.9-3.0 bandında seyretmesi, KOBİ kredilerinde TDO'nun ise 2013 sonu itibariyle %3.1 olması aslında tüm planlara rağmen beklenen sarmalın oluşturulamadığına işaret ediyor.
Kamu yönetiminin, bürokrasinin bazı hatalı kararlarına rağmen bugün daha başarılı bir kriz yönetimi gerçekleştirmesi, sadece global krizin etkisi ve konjonktür değil tabii ki 2009'da yaşananlardan öğrendikleri ve çıkardığı derslerle de ilişkilidir.
Dünyanın Kırım'la yatıp kalktığı ve bu vesileyle piyasaların devamlı dalgalandığı bir dönemde, Türkiye gibi siyasi ve ekonomik istikrarını muhafaza eden ülkelerin ehemmiyeti bir kat daha arttı. Seçim sonrası Türkiye'yi daha güvenli ve güzel günlerin beklediğini söyleyebiliriz.