ABD Başkanı Obama, Savunma Bakanı Hagel son olarak da Dışişleri Bakanı Kerry, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüştü. Hepsi bir hafta içerisinde oldu, Obama-Erdoğan görüşmesi Galler'de gerçekleşirken, Hagel ile Kerry bizzat Ankara'ya geldi.
Koalisyon için Türkiye'nin kapısı çalındı. Bir takım talepler vardı. Ankara, koalisyon bildirisine imza atmadı. İçerisinde askeri unsur taşıyan hiçbir eyleme destek verilmeyeceği açıklandı. Bunun dışında insani yardım konusunda her türlü işbirliğine "evet" denildi.
Türkiye doğrusunu yaptı. IŞİD'in elinde Türk vatandaşları var. Ayrıca 900 kilometreden fazla bir sınır hattı bulunuyor. Neresinden bakarsanız bakın, risk oranı fazla.
Koalisyona "hayır" denmiyor ama işin aslı astarı nedir önce bu sorgulanıyor. Sorgulama yapılırken her türlü risk faktörü en ince ayrıntısıyla yan yana konuluyor, ona göre bir tavır sergileniyor.
Ortadaki manzaraya gelince. Obama, Hagel, Kerry üçü birden Erdoğan'ın peşinde. Sanki algılanması istenen şu "Türkiye bir 'he' dese tüm mesele hallolacak ama demiyor".
Bir kere bu algı yanılmasına itibar etmemek şart. Çünkü böyle bir şey yok.
İkinci meseleye gelince. Sorunu Türkiye üzerinden çözme çabasının olmazsa olmaz görülmesi niye? Çünkü Türkiye'den önce bu işin birincil muhatabı Irak.
Yani koalisyon kurma işine önce Irak'tan başlamalı. Irak içerisinde bir koalisyon kurulmadan, Türkiye ABD'nin planındaki tüm maddelere "evet" dese de bu strateji sonuç vermez.
O halde IŞİD'a yönelik eylem planının başarılı olması için ilk önce Irak'ta birlik sağlanmalı. Irak'ta hükümet birlik içerisinde değil. Şii, Kürt ve Sünni gruplar birlik içerisinde değil. Silahlı gruplar birlik içerisinde değil. Irak'ın manzarası böyleyken IŞİD'la mücadele etmek de zor.
IŞİD, Suriye ve Irak topraklarında türedi. Yani doğal ortamında çünkü iki ülkedeki mevcut durum terör üretmeye çok müsait.
ABD'nin 2003 Irak işgalinden bu yana çıkan ve giderek büyüyerek bölgeyi saran bir yaradan bahsediyoruz. Suriye'de Beşar Esat rejimi bu örgütün gelişmesinde pay sahibidir. Onunla birlikte Irak'ta yıllardır devam eden siyasi kriz, terör faaliyetlerine zemin hazırlamıştır.
Irak'ta 2011'de Sünni Cumhurbaşkanı Yardımcısı Tarık el Haşimi'ye yönelik tutuklama kararının ardından patlak veren siyasi kriz halen devam ediyor. O krizin baş aktörü olan Başbakan Nuri Maliki artık yok.
Evet Maliki, krizin baş aktörüydü. Ama kriz öylesine büyüdü ki, Maliki giderken artık sadece o krizin bir parçasıydı. Yani Maliki'nin gidişi siyasi krizin yalnızca bir parçasını çözmüş oldu.
Şu an Haydar El Abadi hükümeti kuruldu. Bir gün öncesinde tüm uluslararası haber ajansları "Irak'ta hükümet krizi var, hükümet kurulamıyor, verilen süre doluyor ama ortada hala sonuç yok" diyerek haberler servis etti.
Tam 24 saat sonra hükümet kuruldu. Şip şak kurulan hükümetin ömrü ne kadar olur, burası belli değil. Çünkü Kürtler ve Sünniler "lütfen" destek verdiler. Destekleri şartlı, tanıdıkları süre 3 ay.
Hatta Şii gruplardan bile Şii ağırlıklı hükümete fazla bir güven yok. Üstelik daha 5-6 bakan belli bile değil.
Bunun yanı sıra ülkedeki silahlı gruplar ya da aşiretler arasında da birlik bulunmuyor.
Irak'ta manzara böylesine dağınık. Önce Irak'ın IŞİD'a karşı birlik içerisinde olması sağlanmalı. Çünkü sorunun çıkış yeri orası.