Dünyanın tanıdığı bir Başbakanımız vardı şimdi Cumhurbaşkanı oldu. Yerine gelen isim de en az onun kadar dünyanın iyi tanıdığı bir isim.
Eylül 2012'de BM Genel Kurul'unda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun konuşması vardı. Suriye'de insanlık krizi son sürat devam ederken BM eli kolu bağlı halde oturuyordu.
BM her zaman böyledir, hep oturup, izler, bunu da herkes bilir, bu köşelerde yazarız, televizyon ekranlarında söyleriz, geçer gider.
Ama BM'in işlevsiz mekanizmasını, BM kürsüsünde bir Dışişleri Bakanının direk BM Genel Sekreterinin yüzüne haykırması her babayiğidin harcı değildir.
Davutoğlu bunu yaptı, "insan canı söz konusuyken, bir karar bile alamıyorsa BM'ye ne ihtiyacımız var" diye racon kesti.
Kasım 2012'de İsrail yine bugünkü gibi Gazze'ye saldırıyordu. O dönemde Mısır'da darbeciler değil seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi vardı. Davutoğlu saldırılar devam ederken, Mısır'dan Gazze'ye girdi.
Sonra Kahire'de Türk heyetinin arabuluculuğunda İsrail ile Filistinliler buluşturuldu, kısa sürede ateşkes imzalandı.
Evet Arap Baharı da Davutoğlu'nun Dışişleri Bakanlığı döneminde yaşandı, Suriye'de rejim kendi halkını öldürmeye başladı, Mısır'da darbe yapıldı, Libya'da silahlar hiç susmadı, Irak karıştı, El Kaide'nin üstüne bir de IŞİD çıktı.
Şimdi bunlar olunca herkes Türkiye'nin Dış politikasını sorguluyor. Dış politikadan anlamayanlar, "hani komşularla sıfır sorun" diyerek akılları sıra dalga geçiyor, Türkiye'nin dış politikasını eleştiriyorlar.
Şu saydığımız olaylar, doğal afet gibidir, kaçamazsın, önünü alamazsın. Peki ne yaparsın? Çıkan yangını söndürmeye çalışırsın, üstüne sıçratmamaya uğraşırsın, tüm bunları yaparken ülke menfaatini gözetirsin.
Bizim Dışişlerimiz yıllardır bunu yaptı. Suriye'de bir anda bir lider kendi halkını katletmeye başladı. Davutoğlu ne yapacaktı, oturup, izleyecek miydi?
Mısır'da darbe yapıldı, darbe karşıtları katledildi, Davutoğlu ne yapacaktı, buna ses çıkarmayacak mıydı?
İsrail, sivil yardım gemisini bastı, vatandaşlarımızı şehit etti, Davutoğlu ne yapacaktı, İsrail'e tepki koymayacak mıydı?
Irak'ta yıllardır devam eden siyasi kriz, ülkeyi büyük bir felakete sürüklüyor. Hemen yanı başımızda oluyor tüm bunlar. Sayın Ahmet Davutoğlu en çalkantılı dönemlerde Irak'a gidip, mezhepler arası çatışmaların önüne geçecek mesajlar verdi, bunun için uğraştı çünkü Türkiye, bu bölgede mezhepçilik yapmayan tek ülkeydi.
Ukrayna'da darbe oldu, Ruslar Kırım'ı kaldı. Davutoğlu oradaydı neden çünkü Kırım Türkleri ortada kalmasın diye.
Şu an dünyada çok garip şeyler oluyor, normalde 30 yılda yaşanacak savaşlar 2-3 yıla sıkıştırılmış durumda. Ve hepsi bizim etrafımızda cereyan ediyor.
Türkiye, mazlumun yanında, zalimin karşısında. İlk maddemiz bu. Bunun dışına çıkmıyor. Suriyelilere yardım elini uzatıyor, Filistin davasına sahip çıkıyor, Mısır'daki zulmün karşısında duruyor, Irak'ta herkesin elinde silah varken, barış arıyor.
Yapılan bu. Onun dışında bir de ticari ilişkiler var. İran'la, Azerbaycan'la, Irak'la. Batı'nın karşı çıkmasına, her türlü ayak oyunlarına rağmen ülke menfaatleri adına yapılan anlaşmalar mevcut.
Türkiye, bu dönemde, yani bağımsız bir dış politikanın hayata geçirildiği bu süreçte önümüzdeki yıllar için büyük kazanımlar elde etti.
Türkiye artık bir enerji köprüsü haline geldi. Enerji pazarındaki rolünü katlayarak geliştirdi. Doğalgaz ve petrol transferleriyle ilgili yapılan ve başta Amerika olmak üzere batı dünyasının sert tepkileriyle karşılaşan anlaşmalarla Türkiye bambaşka bir yola girdi.
Savaşlarda safı belli olan Türk dış politikası, ticari hamleleriyle bölgede 10 yıl öncesine oranla kıyaslanmayacak kadar büyük bir Türkiye meydana getirdi.