Güneydoğuda yaşayan vatandaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun en büyük problemi ne yazık ki cehalet.
Cahillik derken öyle iki kere ikinin dört ettiğini bilip bilmemekten bahsetmiyorum.
Zihinsel kapasiteden, geniş bir ufuk sahibi olabilmekten,olayları doğru tahlil edebilmekten ve muhakeme gücünden bahsediyorum. İşte bölge insanında eksik olan bu özellikler...
PKK , bu kadar genci cepheye sürebiliyorsa bu işin arkasında bilgisizlik yatmaktadır.
Bilgi ve kültür eksikliği taassubu doğurur.Bu da bir çeşit sorgulamadan kaçma ve liderin, güçlünün, çoğunluğun dediğini körü körüne yapma eğilimi verir insana.
Cahil insan dışında her insan bir şekilde halden anlar ve ikna edilebilir. Ama cahil insana hiçbir şey anlatamazsınız...
Cahil insan istihdama, istismara ve piyon olmaya açıktır. Zaten bunu bölgede görmüyor muyuz ?
Yabancı ülkelerin gizli servis ajanları Kürt gençlerini hassas olan damarlarından yakalayıp kandırmıyorlar mı ?
Şu an tam bir kısır döngü içerisindeyiz. Doğu ve Güneydoğu karışık olduğu için ekonomi, sağlık ve eğitimle ilgili imkanlar oraya götürülemiyor.
İş istihdamı ve yatırım o civarda yapılamıyor.Bu da başı boş gençleri,işsizlik oranlarını ve kültürsüzlüğü artırıyor.
Bu durum da terörün oluşmasına ve gençlerin terör örgütüne katılmasına zemin hazırlıyor. Ülkemizin batısıyla doğusu arasındaki ekonomik ve sosyal uçurum kapatılmalıdır.
Askeri çözümle, bölgede kısa vadede sonuç alınsa da uzun vadede problem çözülemeyeceği gibi onulmaz bir hal bile alabilir. Allah muhafaza iç savaş tehlikesi dahi gündeme gelebilir.
Bölücü terör örgütünün kökünün kazınması için ivedilikle bölgede yeni bir eğitim seferberliği başlatılmalıdır.Doğru İslamiyet'i asrın idrakine uygun bir biçimde oradaki çocuklarımıza vermekten başka çaremiz yok.
Bölge insanı abdestinde namazında dini bütün bir toplum olduğu için de doğuda yaşayan vatandaşlarımızı müspet manada ayağı kaldıracak en önemli şeyin din olduğunu söyleyebiliriz.
Tabii ki sadece taassupkar bir din anlayışı ile verilecek bir eğitim değil. Dini eğitimle beraber pozitif bilimlerin sunulduğu bir eğitim modelinin bu bölgede uygulanmasıdır bu derdin çaresi.
Dini ve pozitif bilimlerin beraber verildiği eğitimle cehalet mikrobu öldürülmüş olur. Ve oradaki yavrularımız da vatanını, milletini seven, merhametli, saygılı, güvenilir, haramı ve helali bilen ve Rablerine de vatanın birlik ve bütünlüğü için gerekli kurallara da itaat eden birer birey oluverirler.
Daha sonra da ekonomik kalkınma sağlanmalı ve ülkemizin batı kentlerindeki tüm imkanlar o bölgeye de sunulmalıdır.
Ekonomik bir kalkınmayla da bölgenin içinde bulunduğu fakirlik hastalığı tedavi edilmiş olur.
Böylece bölgede kendisine zemin bulamayan bölücü terör örgütü yok olmaya mahkum olmuş olur.
Veya bölge insanı bizzat kendisi kangren olmuş PKK ve uzantılarını kesip atar.
Zaten sadece aklını değil hem aklını hem kalbini eğitmiş yani hem bilgili hem imanlı bireyler PKK gibi zalim br güruhun bırakın içine dahil olmayı bölgede eylem yapmasına dahi izin vermez.
Sözcü kimin sözcüsü
Malum gazete her gün manşetten Cumhurbaşkanı Erdoğan'a hakaret ediyor. Ak Parti iktidarını zorda bırakmak için bulabildiği veya açabildiği her türlü delikten saldırıyor.
Pazartesi günü; Erdoğan ailesinin Cumhurbaşkanlığı külliyesindeki yeni ikametgahına taşınmasını hakaret dolu kışkırtıcı ifadelerle manşetine taşımış...
Cumhurbaşkanı'nın ,Cumhurbaşkanlığı külliyesinde oturmasından daha normal ne olabilir ? Aman Allah'ım! "Erdoğan ikametgahı olan yavru saraydan ana saraya yürüyerek bile gidebilecekmiş ! " Bu ne büyük cürüm böyle. Oysaki evinden metroya inip sonra bisiklete binmeli oradan da zembille inmeliydi ana saraya değil mi?
Salı günü; Erdoğan'ın 17 Aralık'tan hemen sonra Fehmi Koru'yu Pensilvanya' ya gönderdiğini iddia ederek bir yalana daha imza atmış.
Çankaya'ya mektubu gönderenin bizzat çete başı Fetullah olduğu bilinen bir gerçek olduğu halde malum gazete, Fehmi Koru'nun yalanını sanki kesinlik ifade eden ve ispatlanmış bir şeymiş gibi baş sayfasına taşımış...
Anlaşılan Fehmi Koru , ya kendini garantiye almak için bu meseleden en az zayiatla kurtarmak istiyor.Ya da gerçekleri çarpıtarak birilerini korumak istiyor.
Gerçek hangisi olursa olsun sonuçta Sözcü gazetesinin her türlü aralığı bir tür açık olarak görüp saldırmaya çalıştığı gerçeğini değiştirmiyor.
Çarşamba günü; şehitlerimizin katlinden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ve Ak Parti iktidarını sorumlu tutan manşetlerle güne başlamış.
Bu ne acayip bir mantıktır arkadaş! Askerleri teröristler öldürüyor. Adamlar teröriste "terörist" diyemedikleri gibi bir de kalkıp hükümeti suçluyorlar.
Yahu Nasrettin hocanın fıkrasına döndü bu iş; Hani Hocanın evine hırsız girer.Konu komşu toplanır başlar saymaya; "Sen de kapını iyice kitleseydin? E be hocam.Sen de ölü gibi mi uyuyordun." "Nasıl oldu da duymadın?" "Keşke gece pencereni kapatsaydın" derken hoca demiş;"Yahu ahali, deyin hele;hırsızın hiç mi suçu yok!"
Güneydoğu Anadolu bölgesini cehenneme çeviren ve asıl suçlu olan HDP ve PKK'ya lafı giydirmek yerine ha bire hükümete sövene derler; "Hiç mi şehitleri öldüren silahı çeken PKK teröristinin suçu yok!?..."
Katilleri ve onları istihdam eden gizli servisleri bırakıp iktidara yüklenmek hangi akla hizmet!...Askeri ve polisi kim şehit ediyorsa ona kızsana !
Perşembe günü; AK Partinin HDP ve Apo ile başkanlık hususunda anlaştığını manşetten vermiş.Ortada ne bir kanıt var , ne de ispat! Maksat, çamur at izi kalsın. Şu günlerde Ak Parti iktidarı bölücü terör örgütünün kökünü kazımakla meşgulken nasıl kravatlı PKK olan HDP ve bölücü başı olan Apo ile ittifak edebilir!? Ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu !?
Cuma günü ; Yine şehitler üzerinden Ak Parti'ye yüklenerek manşetten saldırmışlar. Güya ; 1 Kasım'da istikrar vaadiyle iktidar olan Ak Parti ,askerimizi ve polisimizi istikrar şehidi yapmış...
Oysaki terör siyaset üstü bir meseledir. Bölücü terör örgütü arkasındaki küresel gücün verdiği destekle bölgede katliam yapıyor.
Güneydoğuyu savaş alanına çeviren, askerimizi ve polisi alçakça şehit eden doğrudan PKK ve dolaylı olarak HDP olduğu halde neden iktidara katil diyorsunuz ?
Neden katile "katil" ve teröriste "terörist" diyemiyorsunuz ? Varoluş gayeniz sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'a, ailesine ve Ak Parti iktidarına saldırmak mı?
Oturduğu yerden hayat kurtardı !
Yine malum gazete Pazar günü manşetten Cumhurbaşkanı Erdoğan'a saldırmış. Güya Boğaziçi köprüsündeki intihar girişimi düzmeceymiş.
Gündemi değiştirmek için yapılan bir spekülasyonmuş. Erdoğan' ı Türkiye ve dünya halkına kahraman göstermek için uydurulan bir senaryo imiş.
''Ayının kırk türküsü var, kırkı da ahlat (yaban armudu) üstüne'' deler. Sözcü de her türküsünde Erdoğan'ı diline dolamaktan bıkmayacak anlaşılan.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten bir dünya lideri... Böyle ucuz oyunlarla işi olmaz. Sizin desteklediğiniz kibirli politikacılarınızın asla yapmayacağı şeyleri yaptığı ve halkın gönlüne taht kurduğu için onu kıskanıyorsunuz.
O, halkın içinden çıkmış ve halkın oylarıyla seçilmiş icraatçı bir Cumhurbaşkanı.
Halkın her kesimine değer veren ve onların dertlerini çözmek için gecesini gündüzüne katan bir Cumhurbaşkanı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın politika tarihi bu türlü gariban insanlara arka çıkmakla doludur.
Olayın düzmece olduğunu ispatlayan delilleriniz varsa koyun ortaya ve iddianızı ispat edin...
Sürekli çamur atmaya çalışıyorsunuz .Bu olsa olsa kendi aynanızla çevrenize baktığınızdan ötürü kendi içinizdekini Erdoğan'a yansıtmaktan başka bir şey olamaz.
Ama artık atacak çamur kalmadı,bu türkü kabak tadı veriyor. Kendi taraftarlarınız bile sıkıldı hep aynı teraneleri dinlemekten.
ODTÜ'de neler oluyor !
ODTÜ'de insan kılığına girmiş bazı kişiler namaz kılan gençlere hem de namaz anında saldırdılar.Müslüman bir ülke de müslüman insanların başına gelen işlere bakın hele!
Solcu geçinen bu canavar gençler hangi eğitim sisteminin ürünü acaba ?
Bunlar mı geleceğin Türkiye'sini inşa edecekler ?!
Gezi zekalı bu tiplerden olsa olsa terörist olur.
Ya siz namaz kılan masum gençlerden ne istiyorsunuz. Sizin bu vandallığınız ''Münafık kafirden eşeddir.'' sözünü hatırlatıyor.
Üniversite idaresi de aynı zihniyette...
ODTÜ kurulduğu günden beri bu haydutların işgali altında...
Bu tesadüf olamaz !
Demek ki, orada Anadolu'dan gelen gençleri canavarlaştıran bir mekanizma var.
Artık bu mekanizmanın kırılmasının zamanı gelmiştir.
Üniversite idaresinin bir kesimi de bu mekanizmanın içindedir.
YÖK ve ilgili devlet kurumları ODTÜ'yü gerçek bir bilim yuvasına çevirmek için inisiyatif almalıdırlar.
İsrail'le İlişkiler !
Türkiye garip bir ülke.
İsrail'in uşakları olanlar "One minute" de Erdoğan'a diş bilerken şimdi de Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler normalleşiyor diye kıyameti koparıyorlar.
Siyaset, atı eğitme ve yönetme sanatıdır. Siyasette sabit kurallar ve dogma ilkeler yoktur.
Siyaset satranç oyunu gibidir. Yöneticiler ülkenin manevi dinamiklerine zarar vermeden ulusal çıkarlar doğrultusunda iç ve dış politikayı şekillendirirler.
Değişen global dünyada doğal gaz gibi en büyük enerji kaynaklarından birisi belki de en önemlisi olan bir konuda tabii ki Türkiye kanka muhabetine veya "küstüm bana ne!" mantığına göre değil ülke çıkarlarına göre hareket edecek.
Artık biraz büyüyün.Dünkü sokakta oynayan çocuklar değilsiniz siz. Bir konuda bir ülkenin çıkarı varsa o konuya eğilir. Anlaşmaları,görüşmeleri bu mantıkla yapar.
Rusya ile yaşanan gerilim doğal olarak Türkiye'yi ,doğal gazla ilgili farklı alternatiflere itekledi.
Bu bizim ulusal çıkarlarımız ve varoluşumuza zarar gelmemesi için kaçınılmaz bir durumdu. Siyasette duygusal düşünmek tehlikelidir.
Eski Türkiye'ye sabit bir misyon biçilmişti. Türkiye de o misyonun dışına çıkamıyordu.
Ancak yeni Türkiye, diğer gelişmiş devletlerin yaptığı gibi sürekli dostluklar yerine; ilkeli, tutarlı ve ulusal çıkarları gözeten bir politika izlemektedir.
Her devletin iki ayağı vardır. Devlet bir ayağını sabit basacak diğer ayağını da esnek tutacak tabii ki.
Türkiye'nin güçlü ve sabit ayağı, İslam alemi üzerindedir.Tartışılmaz bir şekilde Türkiye tüm müslümanların umut ışığı olmuş durumdadır. Bu konuda zaten şüphe yok.
Türkiye değişen koşullara göre esnek tuttuğu diğer ayağını ise ulusal çıkarları gereği istediği ülke üzerine atabilir.
İsrail'de bunlardan bir tanesidir. Burada önemli olan nokta;" O ülkeye tamamen teslim mi oluyorsun, yoksa al gülüm ver gülüm mü yapıyorsun ? " sorusuna verilecek cevaptadır.
İsrail ilişkilerin normalleşmesi için Türkiye'nin koşullarını kabul etmiş. Türkiye'de gerekli adımı atarak dünya siyaset satrancındaki vurucu hamlesini yapmıştır. Hepsi bu...
Bu durum Türkiye'nin İsrail'e teslim olduğu ve her dediğini kabul edeceği anlamına gelmez.
Mehmet Akif'in de dediği gibi;
"Yumuşak başlı isem,kim dedi uysal koyunum ?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!"