İdris Kardaş

İdris Kardaş

27 Şubat 2018, Salı

Batı’nın Maskesi Düşerken

Demokrasinin kalesiyiz diyorlar ama terör örgütlerini tüm dünyanın gözü önünde açık açık besliyorlar,

Barışın teminatıyız diyorlar ama teröristlerin yaptıkları tüm katliamları hiç çekinmeden meşrulaştırıyorlar,

İnsan hakları bizden sorulur diyorlar ama çocukların zorla silah altına alınıp sahaya birer piyon gibi acımasızca sürülmesi onlar için sorun değil,

Bizde yargı bağımsız diyorlar ama tek bir talimatla terör örgütünün uzun yıllar başkanlığını yapmış kritik birini anında serbest bırakıyorlar,

Şiddete karşıyız diyorlar ama sivil insanları paramparça eden teröristlerin eylemlerini haklı bulmak için bin dereden su getiriyorlar,

Uluslararası anlaşmalar bizim için esastır diyorlar ama anlaşmalar gereği bir terörist hakkında dahi işlem yapamıyorlar,

Kimyasal silahlar kırmızı çizgimizdir diyorlar ama binlerce çocuk, kadın, genç, yaşlının kimyasal silahlarla katledilmesi bırakın hükümetlerinde gündem olmayı gazetelerinde bile yer almıyor,

"Halkların kendi iradesine saygı" temel ilkemizdir diyorlar ama bazı ülkelerde darbe yapmaktan, sivil iradeyi alaşağı etmekten, seçilmişlere komplolar kurmaktan geri durmuyorlar,

Sivillerin üstünlüğünden yanayız diyorlar ama kendi çıkarları için çalışan askeri diktatörleri desteklemekten, meşrulaştırmaktan, algı çalışmaları yapmaktan vazgeçmiyorlar.

Listeyi uzatmak mümkün elbette. Ancak başta Avrupa devletleri olmak üzere genel anlamıyla Batı'nın varoluşsal çelişkilerini yazmaya kalkarsak, sayfalarca sürebilir. Varoluşsal diyorum zira kendini bu değerler üzerinden var ettiğini iddia eden ve bu değerler üzerinden dünya üzerinde tahakküm kurma hakkını kendinde gören bir anlayışa sahip Batı dünyası.

Kimi zaman terör ile kimi zaman ulus devletlerle kimi zaman uluslararası anlaşmalarla, kurdukları küresel ittifaklarla, zaman zaman askeri güçle ve bunların yanında diğer tüm gayri meşru metotlarla dizayn etmek, kontrol etmek, hizaya getirmek istiyorlar dünyayı, özellikle de bizim bulunduğumuz coğrafyayı.

Terör örgütü ile mücadele ediyoruz diye Afganistan'ı, Irak'ı işgal ediyorlar.

İnsan hakları ihlalleri ile mücadele ediyoruz diye tüm bölgenin iç işlerine karışıyorlar.

Demokrasi getiriyoruz diye darbeler yaptırıp, seçilmişlere türlü komplolar kuruyorlar.

Misal; daha çok Almanya'nın egemenlik sahasında olan Çekya'da kırmızı bülten gibi uluslararası anlaşmalar ve yollar da kullanılarak stratejik bir teröristin yakalanması söz konu oldu birkaç gündür. YPG eski Eşbaşkanı olan Salih Müslim hem örgütün kuruluşu ve gelişmesi açısından geçirdiği evreleri, hem de PKK ile olan ilişkisi bakımından çok stratejik bir isim. Dolayısıyla bu ismin halihazırda binlerce masum insanın canına kıyan PKK ile mücadele eden Türkiye'ye verilmesi yada en azından bulunduğu ülkede bu anlamda yargılanması konusu çok önemliydi.

Birçoğumuz, dünyanın gözü önünde kırmızı bülten ile aranan birinin elini kolunu sallayarak öylece serbest kalabileceğini düşünmüyorduk. Ancak ne yaptı Çekya "bağımsız mahkemesi"? Muhtemelen büyük bir Avrupa ülkesi liderinin verdiği talimatla müttefikleri olduğunu iddia ettikleri, demokratik bir ülke olan Türkiye'ye savaş açmış bir örgütün liderini serbest bıraktılar. Tüm dünyanın gözü önünde hem de.

O halde enstrüman olarak kullandıkları bu değerleri suratlarına çarpmanın tam vaktidir.

Ne demokrasi ne insan hakları ne de barış sizin umurunuzda değil.

Zira terör örgütleri ile kurduğunuz bağ ve sağladığınız meşruiyet maskenizin düşmesini sağlıyor. Bunun algı olarak neye karşılık geldiği, nasıl pazarladığınızın bir önemi yok.

Medeni maskelerinizin altında Guta'da paramparça olan, kimyasal gazlarla nefessiz kalan, Hatay'da yatağında roketlerle yaşama veda eden çocukların, gençlerin kanı var.

Medeni maskelerinizi takınmanız şu bazı algılar yaratabilir ve bugün bir sonuç alabilirsiniz, ancak bunca ölüm, bunca acı, bunca katliamın gerçekliğini yok edemezsiniz. Yok olan insan bedenleri sadece. Gerçekler ebediyen var olacak ve o gerçekler sizin maskenizi düşürüyor.

SON DAKİKA