Trump, Kudüs için kararını açıkladı. Gözler hemen uluslararası alanda kimin ne diyeceğine çevrildi. ABD'nin aldığı bu kararla uluslararası bir meşruiyet arayışı yoktu ancak yine de önemliydi gelecek tepkiler. Türkiye, daha karar açıklanmadan en somut çıkışını yapmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail ile diplomatik ilişkilerimizi keser ve ondan sonra İslam İşbirliği Teşkilatı üyelerini toplarız demişti. Bunun dışında diğer ülkeler de Trump'ın kararı açıklamasından sonra tepkilerini ortaya koydular. İngiltere, Fransa, Almanya, AB, Vatikan ve diğerleri Kudüs konusunda ülkelerinin pozisyonlarını açıkladılar. Avrupalı liderler Trump'ın kararına katılmadıklarını çok açık bir şekilde söylediler. Elbette ki bu ülkelerin Kudüs ve Filistin hassasiyeti ile bizim Filistin hassasiyetimiz aynı değerlere ve motivasyonlara dayanmıyor. Her ülkenin ABD, Müslümanlar, İsrail ve genel olarak Ortadoğu'ya ilişkin farklı stratejileri, beklentileri ve çıkarları söz konusu. Görünen o ki, şu anda çoğunun çıkarı ABD'nin Kudüs kararını onaylamamaktan geçiyor. Bu da Avrupalıları Türkiye ile paralel bir pozisyona itiyor.
İşte tam da bu noktada Türkiye'nin Kudüs için yapabileceklerine odaklanalım. Öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın da dediği gibi Filistin davası öncelikle Müslümanların kırmızı çizgisidir. Dolayısıyla Müslüman ülkelerin bir araya gelip Kudüs konusunda yaptırımlar, somut adımlar atması için çağrı yapabiliriz. İslam İşbirliği Teşkilatı dönem başkanı olmamız hasebiyle de bunu halihazırda yaptık. Sonucundan çok umutlu olmamakla birlikte ilk yapılması gerekenin de bu olduğuna kuşku yok. Neden umutlu olmadığımı bir önceki "Kudüs kararının Müslüman ortakları" yazımda uzun uzun anlatmıştım. Suudi Arabistan, BAE ve Mısır'ın, Filistin konusunda zaten ABD ve İsrail ile daha önce anlaştıklarını; bu anlaşmanın zeminini sağlamak için Kushner'in bölge ziyaretlerine, Abbas'ın Riyad'da tehdit edilmesine, Mb.Selman'ın tahta çıkarılmasına değinmiştim. Sonuç olarak bu ülkelerin Kudüs konusunda olumlu bir adım atmalarını beklemekten ziyade, sürecin bir parçası olduklarını kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Irak, Suriye'nin ne yazık ki yerle bir olduklarına, Katar'ın ablukayla uğraştığına ve diğer zayıf ülkelerin de kendi ekonomik ve siyasi sorunları olduğuna ayrıca değinmiştim. Dolayısıyla Müslüman ülkelerden bir sonuç almamız zor görünüyor.
Açıkçası, Filistin meselesinde çözüm için farklı bir yolu denemek gerektiğini düşünüyorum. Madem Avrupalı önemli ülkeler kendi çıkarları ve ABD ile olan çatışmaları gereği Kudüs kararını kabul etmiyorlar, o zaman onlarla birlikte bir çözüm arayalım. Kudüs konusunda tepkilerinde samimi olduklarını söylemiyorum. Yarın bir anda destek de verebilirler zira bu meseleye pragmatik yaklaşıyorlar. Ancak madem şu anda aynı pozisyondayız, o halde bunu değerlendirelim diyorum.
Kudüs konusunda samimi olmayan ve Kudüs'ü İsrail'e peşkeş çeken iki yüzlü Arap liderler yerine yine Kudüs konusunda samimi olmayan ama çıkarları gereği kararı da kabul etmeyen iki yüzlü Batılı liderler ile bu sorunu çözmeye çalışalım. Bölgemizde Kudüs konusunda gerçekten canı yanan tek ülke sayılırız. Bunun zorlukları var ve bizim tercihimiz değil bu.
Netanyahu bir konuşmasında şu sözleri sarf etmişti. "Liderler değil, Arap halkları barışa engel." Açıkçası bunu söylerken pek anlam verememiştik. Evet, birçok Müslüman devletin başında Batı destekli liderler var ve bunlar halklarının değil, bu küresel güçlerin çıkarları için hareket ediyorlar. Ama yine de bunun Kudüs için, Filistin için söylenen bir söz olabileceğini düşünmemiştik. Açıkçası bizim de Arap liderlerden bir beklentimiz yok. Biz de tam tersi Arap halklardan, bölgenin Müslümanlarından umutluyuz. Direnmeleri ve başlarındaki bu liderlerin Kudüs konusunda gerçekçi bir tepki vermelerini sağlamaları için dua ediyoruz.