3 Kasım akşamı Riyad'a inen özel bir uçak modern siyaset tarihinde eşi benzeri görülememiş bir siyasi krizin özel misafirini taşıyordu. Uçağın penceresinden Suudi polislerini gören bu kişi Lübnan Başbakanı Hariri'den başkası değildi. Hariri ve korumaları uçaktan iner inmez polis tarafından karşılandı, telefon ve diğer iletişim araçlarına el konuldu. Bir gün sonra yani 4 Kasım'da kameraların karşısına geçtiğinde eline tutuşturulan metni okuyarak istifasını açıkladı. Böylece tarihe, başka bir ülkede istifasını açıklayan bir ülke lideri olarak geçti. İstifa nedeni olarak Hizbullah'ın ve İran'ın bölgede artan etkisini ileri sürdü ve son olarak kendisi gibi Başbakan olan babasının bir suikaste kurban gittiği siyasi iklime benzer bir iklimin olduğunu söyledi.
Beyrut'ta Hariri destekçisi yada muhalif hiç kimse Hariri'nin kendi isteğiyle istifa ettiğini düşünmüyordu. Olay da yukarıda özetlediğim şekilde gelişmişti. Ailesi de dahil herkes böyle söylüyordu. Dolayısıyla başbakanları başka bir ülkede rehin alınmış bir halktı Lübnan halkı. Hariri henüz Riyad'da iken şehre gitmiştim ve her sokakta Hariri fotoğrafları ile karşılaştım. Altında "hepimiz seninleyiz" minvalinde sloganlar vardı. Karşılaştığım her kişiye bu konuyu sorduğumda bu afişlerin ülkedeki tüm siyasi grupların desteğiyle asıldığını anlattılar. Büyük bir iç savaştan çıkmış Lübnan için değerli bir gelişmeydi bu.
Ülkelerinin başbakanını geri gelmesi ve özgürlüğüne kavuşması için yapılan bu kampanyanın destekçilerinden biri de Hariri'nin istifa konuşmasında da eleştirdiği Hizbullah'tı. Hem Hizbullah'a yakın kesimler de hem de Hariri destekçileri Hizbullah'ın, Hariri'nin istifasını kabul etmediklerini, ki bunu kamuoyuyla da açıkça dile getirdiler, sonuç olarak da Hariri'nin özgürlüğüne kavuşması için kurulan ittifakta yer aldığını söylediler. Siyasi rakip değil birbirine düşman olan bu iki yapının, Başbakanları başka bir ülkede rehinken takındıkları tutum beni şaşırtmıştı. Hariri ülkesine döndü ve Hizbullah ile kaldıkları yerden tartışmalara yine devam ettiler. Zaten hiç kimse ülkedeki siyasi krizin biteceğini düşünmüyordu Lübnan'da. Ancak Başbakanlarına karşı yapılan bu saldırı karşısında bir olabildiler. Bugün Hariri ülkesine geri dönebildiyse bunun tek nedeni, ülkedeki tüm siyasi grupların hatta birbirine düşman grupların bir arada durarak Hariri'ye destek açıklamaları yapmaları, istifasını kabul etmemeleri ve tüm ülkeyi baştan aşağı Hariri posterleriyle süslemeleridir.
Bütün bunların Türkiye ile ne alakası mı var? Şöyle ki. Son birkaç yıldır küresel güç odaklarının denemedikleri yöntem bırakmadıkları ama bir türlü yönetimden indiremedikleri Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a karşı bugünlerde bir saldırı söz konusu. ABD'nin kendi senatosunun aldığı bir karara uymadığı gerekçesiyle Türkiye ABD mahkemelerinde yargılanmak isteniyor. Savcısından hakimine, bilirkişisinden tanığına, Türkiye'den yasadışı olarak hazırlanmış uyduruk delilleri ABD'ye taşıyan kuryesinden bu süreci köpürtmeye çalışan uluslararası medyanın tamamının FETÖ üyeleri ile yoğun ilişkisi desteği ortada. Tek tek ele almak bile vakit kaybı. Günlerdir hepsi tartışıldı. Meselenin ne olduğu çok açık. 17-25 Aralık'ı, alakası bile olmadığı halde bu süreçte gündeme getirmeye çalışan ana muhalefet partisinin genel başkanı Kılıçdaroğlu'nun yapmaya çalıştığı da çok açık. Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere Türkiye'nin geleceğine yönelik oluşturulan bu kumpasın bir parçası haline gelmeyi bile isteye gönüllü yada direktifli bir şekilde yapan bir muhalefet partisi ile karşı karşıyayız. Attığı iftiralar ile gündemi günlerce meşgul eden ve böylelikle Cumhurbaşkanı'na yönelik bir yolsuzluk algısı yaratmaya çalışan bu kişinin hedefi, çok net bir şekilde uluslararası alanda yürüyen komploya destek ve can suyu olmak yada direk bu komplonun bir parçası olmaktır.
Birbirine düşman iki siyasi çizginin, mesele ülkenin liderinin itibarı ve doğal olarak ülkenin itibarı olduğunda nasıl bir araya geldiğine çok iyi bir örnek Hariri ve Lübnan meselesi. Suriye'de çoluk çocuk demeden birçok insanın katili olan bir örgüt dahi ülkesinin Başbakanı'na sahip çıkabiliyorken, tüm iddiası Türkiye'yi kuran siyasi parti olan CHP'nin bu desteği küresel güçlere karşı kendi ülkesinin liderine gösterememesi ne kadar acı. Bırakın Cumhurbaşkanı'na ve Türkiye'ye desteği, bu güçlerin kurdukları kumpasın, operasyonun bir parçası haline gelmesi yaşanan trajediyi bin kat daha artırıyor.
Gün Erdoğan'ın yanında durma günüdür. 17-25 Aralık yargısal darbe süreci yaşadığında da "ama yolsuzluk" diyenlerin daha sonra nasıl bir operasyona göz yumduklarını, ses çıkarmadıklarını açıkça gördük. Aynı şeyi yaşamak istemeyen herkes sağlam dursun ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'a olan desteğini yinelesin. Gün birlik olma günüdür. Sağlam duralım gerisi çözülür. Lübnan'da halk eğer "Hariri kendi iradesiyle istifa etti, bırakın bu komplo teorilerini" deyip hiçbir şey yapmasaydı, bugün Hariri hala Riyad'da rehin olarak tutuluyor olurdu.