Malum ABD'deki Rıza Zarrab davası, sadece siyasetin ve diplomasinin değil sohbetlerin de baş gündemi. 17-25 Aralık FETÖ yargı ve emniyet darbesinin uzantısı olarak Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için kullanıldığını bilmeyen kalmadı.
Türkiye'de manipülasyon peşinde koşanlar her zaman yaptıkları gibi dava sanki bir "yolsuzluk" davasıymış gibi algı yapıyor. FETÖ yöntemleri ve FETÖ destekli savcılar kullanılsa da davanın iddianamesinde 'yolsuzluk' kavramı geçmiyor.
ABD'nin, geçmişte alelacele ve konjonkörel olarak çıkardığı KHK'larla desteklenen bir "İran ambargosunu delme" davası olarak sürdürülüyor.
BM'nin değil, buraya dikkat; ABD'nin kendi ulusal çıkarları için İran'a uyguladığı ambargonun Halkbank ve Zarrab tarafından delindiği iddia ediliyor.
***
Bu meselenin Türkiye meselesi olduğu, FETÖ'nün hukuk dışı yöntemlerle topladığı sözde delillerle ilerlediğini, "milli" reflekse sahip herkes anlamış durumda. Milli refleks derken AK Parti'li, CHP'li veya MHP'li ayrımı yapmıyorum.
Meselelere milli pencereden bakan herkes yüksek sesle söylemese de Türkiye'ye karşı kurulan kumpasın farkında. Çünkü davanın tüm delilerini FETÖ'cülerin ABD'ye götürüp verdiği ortaya çıktı. Aksini iddia edenler, o halde bu hukuk dışı delillerin başka istihbarat örgütleri tarafından toplandığını söylemiş olur ki bu da uluslararası bir suçun varlığına işaret eder.
***
Zarrab davasının Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak için bir aparat olarak kullanılmak istendiği çok açık. Hukukun siyaset için araçsallaştırıldığına şahit oluyoruz. Bu Zarrab araçsallaştırılmasının ilk örnek değil aksine artık Türkiye'yi köşeye sıkıştırma hamlesinin en son adımı olduğunu gösteren bir çok delil var.
Mesela bunlardan şu anda aklıma gelen ve 'unutmamamız' gereken bir kaçı şöyle:
-'Esed'in kimyasal kullanması ABD için kırmızı çizgidir' diyen Obama'nın, bu kesinleştiği halde Suriye'yi Rusya'ya ve PYD'ye terk etmesini, Türkiye'yi savaştan en çok zarar gören ülke konumunda düşürdüğünü unutmayalım.
-15 Temmuz'da, köleleştirdiği FETÖ militanlarıyla millete saldıran FETÖ Terör Örgütü elebaşı Gülen'in, halen ABD makamlarınca Türkiye'ye iade edilmeyip Pensilvanya'da korunduğunu unutmayalım.
-Suriye'de, 4 bin 500 TIR dolusu silahın (ki içinde uçaksavar ve tanksavarlar da var) yine ABD tarafından PYD-YPG terör örgütüne verildiğini unutmayalım.
-'Suriye'de DEAŞ bitti' denildiği halde YPG'ye silah yağdırıldığını, DEAŞ'ta uçak olmadığı halde verilen uçaksavarların kime karşı kullandırılacağını unutmayalım.
-Halkbank Genel Müdür Yardımcısı'nın defalarca ABD'ye gitmesine rağmen son ABD ziyaretinde apar topar tutuklanıp kelepçelendiğini unutmayalım.
-ABD'de PKK'lılarla arbedeye karıştığı için Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın korumaları hakkında yakalama ve gözaltı kararlarının çıkarıldığını, hatta Emine Erdoğan'ın ABD'yi bile görmeyen korumaları için de yakalama kararı çıkarıldığını unutmayalım.
-FETÖ'nün 'Hava Kuvvetleri imamı' olan Adil Öksüz'ün darbeden iki gün önce Pensilvanya'ya gidip döndüğünü, darbe öncsie ve darbe girişimi gecesi ABD İstanbul Konsolosluğu tarafından telefonla defalarca arandığını unutmayalım.
-Hele 15 Temmuz'daki hain darbe girişiminde İncirlik Üssü'nden kalkan tanker uçakların FETÖ'cü pilotların uçaklarına 6 saat boyunca havada yakıt ikmali yaptığını hiç unutmayalım.
***
Bu unutmamama listesi, benim aklımda kalanlar. Zarrab'ın bahane, Türkiye'nin köşeye sıkıştırılmasının asıl gaye olduğunu unutmayalım.
Yani iş Zarrab'a gelen kadar Türkiye'ye karşı kurulan onlarca belki bilmediğimiz yüzlerce kumpas var. Sadece unutmayalım…