Türkiye, Suriye'de Fırat Kalkanı Harekâtı ile DEAŞ ve PKK terör örgütleriyle mücadele
ederken, Irak da Musul operasyonunda Peşmerge'ye yardım ederek DEAŞ'ın Musul'dan
atılmasına çalışıyor.
Türkiye içinde de FETÖ ve PKK terörüyle her alanda tarihi bir mücadele veriliyor. Bunun yanı
sıra Trump'ın ABD başkanı seçilmesiyle birlikte tüm dünyada özellikle gelişmekte olan
ülkelerin ekonomisinde sarsıcı bir süreç yaşanıyor.
Buna rağmen medyalarda ve özellikle Erdoğan düşmanlığını "hastalık" halinde yaşayan
çevrelerde "bel altı" meseleler, ana gündem maddesi gibi öne çıkarılıyor.
Yaşanan tekil sapıklıklar, münferit vakalar, köpürtülerek Türkiye'nin 'tek meselesiymiş' gibi
lanse ediliyor.
Medyanın ya da sözde muhalifin buradaki amacı da zaten o sapık eylemin kendisi değil.
Amaç, bahsi geçen insani sorunu da araç olarak kullanıp devlete, hükümete çakmak!
***
Türkiye'de cinsellikle ilgili eğitim problemi olduğu bir gerçek. Türkiye jeostratejik anlamda
olduğu gibi kültürel anlamda da Doğu ve Batı arasında köprü ülke.
Ne Ortadoğu'daki gibi birçok şeyin yasak olduğu, demokrasinin olmadığı bir ülke ne de Batı
gibi tüm toplumsal değerlerin aşındığı kadar her şeyin serbest olduğu bir ülke.
Aşk ve cinsellik gibi kavramların bu denli birbirine karıştırılmasında mizah dergilerinin,
romancıların ve medyanın da katkısı büyük. Aşk ile cinsellik arasındaki o çok ince çizgiyi
edebiyatçılar da abartıyor, mizahçılar da haberciler de.
Öyle ki kadına şiddetin bile "Aşk" olarak tanımlandığı "şarkılar" var. Yoksa "Ya benimsin ya
kara toprağın" kalıbı nasıl bu kadar yaygınlaşabilir?
***
Devlet haliyle her devletin yapması gerektiği gibi, üreme, neslin devamı ve sahih nesep
noktasında meşru olan evliliği destekliyor. Ama bu, evlilik dışı çocukların doğmasını
engelleyemiyor.
Devlet bu konuda yönlendirici olabilir ama bir yere kadar. Ancak dikte edici veya yaptırımı
olan bir politika üretemez. Çünkü sınır aşıldığı anda mahremiyete müdahaleye girer.
Ama STK'lar, sosyal bilimciler, sosyal projeler üreten kuruluşların bu konuda inisiyatif alması
çok önemli. Çünkü bu konu, geleneksel ve sosyal medyanın "diline düşmesinden" çok daha
önemli toplumsal bir sorun.
Evet, Devlet yaşam tarzlarına müdahale edemez. Mahremiyete karışamaz. Ama birey için
toplumsal baskıyı yok saymak da hiç kolay bir şey değil.
***
Biraz önce sosyal bilimciler, sosyologlar dedim ya. Bir de meselenin o boyutu var. Türkiye'de
toplum aşırı politize olmuş durumda. Toplumun siyasallaşması bazı bakımlardan iyi.
Çünkü 100 yıldır, sindirilmiş, ötekileştirilmiş, ezik ve sinik bir toplum haline getirilmenin hiçbir
faydasını görmedik. Şimdi toplumun, karar vericileri etkileyecek kadar sesini yükseltmesi
önemli.
Ancak siyasetin bu albenili durumundan dolayı maalesef sosyologlarımız da, psikolog
psikiyatrlarımız da birer "siyaset bilimci"ye dönüştü.
***
"Erken yaşta evlilik, cinsel eğitim, taciz, tecavüz, şiddet, ensest, toplumsal cinsiyet, pedofili"
gibi konuların masaya yatırılıp irdelenmesi gerekiyor.
Ama maalesef ne sosyologlar ne psikologlar ne de demokratik bir toplumun bel kemiği olan
STK'lar siyasetten başını kaldırıp da bu konulara yeterince odaklanamıyor.
Toplum bilimlerinde uzman kişileri "televizyonlardaki" polemiklerden ziyade toplumsal
olayları araştırmak için "sahada" görmeyi istiyoruz…