AK Parti iktidara geldiğinden bu yana "Yaşam tarzına müdahale" tartışması devam ediyor. AK Parti muhalifleri, gazetecisinden, siyasetçisine, entelektüelinden sanatçısına, oyuncusundan yazarına hatta evinde tencere-tava çalan insanlara kadar "yaşam tarzımıza müdahale var" diyor.
11 yıldır hiçbir şekilde şahit olmadığım "yaşam tarzına müdahale" konusunda ben de şüpheye düşmeye başladım artık. Acaba bizim şahit olmadığımız ama gizli gizli yaşanan bir müdahale var mı diye?
Adeta toplumsal bir kontrol mekanizması olan "mini etek giyme", "içki içme", "çok açık saçık giyinme" gibi müdahaleleri biliyoruz. Bir de "Sevgilisiyle beraber yaşıyormuş", "Duydun mu geceleri bara gidiyormuş" gibi toplumsal dedikodu mekanizmamız var. Acaba toplumun geneli tarafından çok da hoş karşılanmayan ve dile getirilen bu tür durumlar, siyasi bir baskı olarak mı algılanıyor?
Daha önce "mahalle baskısı" kavramıyla bunu siyasi baskı olarak lanse etmeye çalıştılar ama tutmadı.
Toplumsal dinamiklerden olan gelenek ve görenekler, bazan dayatmaya dönüşüyor. Bunu inkar etmiyorum ama hiçbir zaman bu siyasi ve hukuki bir baskı haline dönüşmedi. Umarım yakın zamanda toplumun tahammül eşiği genişleyecek ve bireyin tercihlerine saygı daha da artacaktır.
***
Bir de madalyonun öbür yüzü var tabii. Kılık kıyafetinden ve inancından ötürü yıllarca ötekileştirilen, dışlanan, inandığını söylemeye dahi utanacak kadar ezilen kesimler.
Ama ne yazık ki dindar insanların yaşam tarzına müdahale, her zaman siyasi ve hukuki bir zemin buldu kendine.
Başörtülülerin yaşam ve inançlarına saygı duyulmadı. Saygı ne kelime? Yerlerde sürüklenmeler, ikna odalarına alınmalar ve bir sürü sürgün hayatlar. Hatta coplandılar, başlarındaki örtüleri bile çekildi. Ama bir mini etekli hiçbir zaman siyasi, hukuki ve asayiş baskısı görmedi.
Bahsettiğim dedikodu mekanizmasın maruz kaldı ama okulundan, işinden olmadı. Kıyafetinden dolayı aşağılanmadı, devlet zulmüne maruz kalmadı.Bir mini etekliye, "Başını kapatmadan, eteğini uzatmadan üniversiteye giremezsin, kamuda çalışamazsın" denilmedi hiçbir zaman.
***
Özellikle Anadolu insanı, hem dinini hem de ilimini öğrensin diye çocuklarını İmam Hatiplere gönderdi. Ama oraları bile katsayı zulmüyle kapattılar. İmam Hatiplilerin orduya bile alınması yasaktı. Hatta özel sektörde bile iş bulmaları çok zordu.
Başörtülü hiçbir memur, hiçbir avukat hiçbir kamu görevlisi hatta özel sektör çalışanına bile işi yaptırılmadı. Ama buna binaen başında örtüsü olmayan kadınlar çok rahat bir şekilde her yerde çalıştı.
Haşema'sıyla havuza giren bir hanım havuzdan kovuldu. Oysa mayolu, bikinili bir hanım hiçbir zaman havuzdan kovulmadı.
Alkol alan hiç kimsenin elinden alkol bardağı çekilmedi. Ama bir yerde "alkol kullanmıyorum" demek hep alay konusu oldu.
Dindar kimliği ile tanınan muhafazakar patronların şirketlerinde bir sürü başı açık çalıştığı halde, kendilerini "laik" olarak tanımlayan zatların iş yerlerinde hiçbir zaman başörtülü çalıştırılmadı.
***
11 yıllık AK Parti iktidarında artık durum değişti değil mi?
Bugün artık laik kimliğe sahİp olanların "isyanı" var.
"Bana 3 çocuk dayatma!",
"Kürtajıma karışma!"
"Alkolüme karışma!"
"Esed'den, Sisi'den bize ne! Başkasının iç işine karışma!"
Diye "isyan" ediyorlar…
Sahi, Gezi olaylarına sponsor olan holdinglerde veya ana akım medyada
Yüzlerce başörtülü istihdam ediliyor değil mi…?