Pazar yazılarında siyasetten uzak duracağımızı söylemiştim ama ne mümkün? Paris'teki katliamlar izin vermedi. Aslında bu vahşet karşısında insan ne yazacağını da bilemiyor. Bin bir surat devletlerin yaptığı gibi "şiddetle kınıyoruz" mu diyeceğiz yani?
Defalarca altını çizdik: Batı'daki sıradan insanın Müslüman korkusu, mantıksız ve mesnetsiz değildir. Yıllarca aynı apartmanı paylaştığı komşusunun, beraber maça gittiği iş arkadaşının kafa kesenlere katıldığını öğrenmek, insanı dehşete uğratmaz mı?
Bu şartlarda, "Terör yapanlar Müslüman değildir" demek, yazıyı buza yazmaktan farksızdır... Çünkü bu adamlar İslam adına konuşuyor, İslam adına militan devşiriyor, İslam adına öldürüyor ve ölüyor.
O halde, bunları engellemek ve dağıtmak, öncelikle aklıselim sahibi Müslümanların görevidir. Tek tek Müslümanlar fazla bir şey yapamayacağına göre, sorumluluk devletlerin, medyanın ve sivil toplum kuruluşlarınındır.
Bunları söyledik de oldu? Hiç! Herkes teflon kesildi: Kimse üstüne alınmadı, kimse sorumluluğu paylaşmadı. Hatta "amma da uzattın birader" diyenler oldu. Böyle geldik bugünlere.
Bundan sonra Müslümanlara baskının katmerlisi geldiğinde ki gelecektir... "Önyargılı olmayalım, demokrasiden ödün vermeyelim" diyen Avrupalı dostlar dahi güvenlikçi söyleme döndüğünde ki dönecektirler. Boşuna yakınmayalım. Kendi düşen ağlamaz.