Babamın, Süleyman Demirel'e (Adalet Partisi) oy verdiğini öğrendiğim anı hatırlıyorum. Aklım, daha doğrusu duygularım bu gerçeği kabul etmemişti. Nasıl olurdu da benim babam bir faşiste oy verebilirdi?
İstisnasız her şeyi tepe taklak etme gücüne sahip olan hayatın, Demirel konusunda beni getirdiği nokta ise şu gördüğünüz şirin fotoğraf oldu. 15 yıl var ki çalışma masamın yanı başındaki mantar panoya raptiyelenmiş olarak durmakta.
Demirel hakkındaki fikirlerim, "çok olumsuzdan", "biraz olumluya" doğru değişti. Hayır, hiçbir zaman "Demirelci" olmadım. Her şey bir yana, "Milli iradeci" geçinen Demirel'in, 28 Şubat dönemindeki askerci tutumunu asla mazur göremem.
Alameti farikasının, kâh köylüce, kâh kentlice sallayabildiği bir fötr şapka olması tesadüf değildi. Kitlelerin kırdan kente aktığı, ekonominin tarımdan sanayiye doğru evrildiği muazzam bir dönüşüm döneminin başarılı siyasetçisiydi.
Şapkasından çıkardığı tavşan ise barajlardı. Yani elektrik! Böylece oy deposu köylülerin desteğini kaybetmeden, fabrika sayısını katlayabilmişti.
"Benim için iyi olan, millet için de iyidir..." diye düşünen zihniyetin ikinci temsilcisidir. (İlki Atatürk idi...)
Ancak bu siyasi hezeyanı, otoriter bir tavra dönüştürmedi. Kendisine apaçık haksızlık eden karikatürleri bile hoşgörüyle karşıladı. Gülerek çevresine gösterdi.
Nasılını bilmiyorum: Belki inşaat mühendisi olduğundan, belki de 25 yaşındayken ABD'de "bilgi ve görgüsünü" artırma imkânı bulduğundan...
Turgut Özal da mühendisti, ABD görmüştü ve eleştiriye hoşgörülüydü. (Batı'yı yakından tetkik etmeyi, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmanın şartları arasına koymaya ne dersiniz?)
Nur içinde yatsın... Diyeyim.