Hikaye gerçekten ilginç… Batılıların "Rumi" dediği Mevlana Celaleddin-i Rumi, 1207'de Horasan'da doğmuştu. Daha sonra din alimi babasıyla birlikte Konya'ya yerleşti.
Babasının 1231'deki ölümünden sonra medresede onun yerine geçti. Ders okuttu, vaaz ve fetva vermeye başladı.
"İlginç hikaye" ise 1244'te başladı… Mevlana, Şeker Tüccarları Hanı civarında baştan ayağa siyahlar giymiş birisiyle tanıştı. Ve bütün hayatı değişti.
Tüccar olduğu söylenen ancak manevi bir arayışın içinde, bir şehirden diğerine geçen kişinin ismi, Şemseddin Muhammed Tebrizi'ydi… Kısa söylenişiyle Tebrizli Şems, aradığını nihayet bulacağını hissederek Konya'ya gelmişti…
İki adamın karşılaşması, günümüzün anlatımıyla muazzam bir elektromanyetizma vakasını andırıyordu. Adeta biri eksi, diğeri artı güçlerle yüklü iki mıknatıs, aniden birbirine yapışmış gibiydi.
Kısa bir sohbetten sonra, Mevlana'nın bir müridinin hücresine gittiler… Kimi kaynaklara göre kırk gün, kimine göre üç ay boyunca o hücrede halvet ("kapalı yerde yalnız kalma" anlamında) oldular.
Bu olay meydana geldiğinde Mevlana 37, Şems ise 60 yaşındaydı.
Büyük dönüşüm
Ancak olay, birbirini çok iyi, çok derinden anlayan iki insanın uyumunun ötesine geçiyordu. Alim olan, hoca olan, dini asıl bilen Mevlana'ydı… Dolayısıyla Şems'in ona bağlanması, onu izlemesi beklenirdi.
Halbuki tersi oldu. Mevlana değişti. Dönemin dini ve sosyal geleneklerine aykırı davranmaya başladı. Evini, medresesini dışarıya kapadı ve gönül eğitimi dediği bir sürece girdi.
Mevlana'daki bu ani değişim, eşi Gevher Hatun ve iki oğlu (Mehmet Bahaeddin ile Alaeddin Mehmet) kadar, müritlerini de çok şaşırttı.
Neredeyse bütün zamanını Şems ile geçirmesi, resimdekileri rahatsız ediyordu. Onların görmek istediği Mevlana, sanki Şems'in müridiymiş gibi davranan bir Mevlana değildi. Üstelik tuhaf kıyafetler giymeye, kafasına külah takmaya ve sema yapmaya başlamıştı.
Toplumun ve bilhassa oğul Alaeddin'in, Şems'e karşı kızgınlığı iyice yükselince… Şems, Konya'yı terk ederek 1246'da Şam'a gitti.
Ancak durum daha da kötüleşti. Adeta yemeden içmeden kesilen Mevlana, ona mektuplar ve şiirler yazıp duruyordu: "Gözlerimi tavana mıhlamış, bir tek seni düşünüyorum."
Nefret cinayeti
Babasının bu durumuna dayanamayan diğer oğul Bahaeddin, Şam'a giderek Şems'i dönmeye ikna etti.
Ancak bir şey değişmedi. Mevlana raksa (sema) devam ederken, oğlu Alaeddin'in ve toplumun Şems'e olan kızgınlığı da sürüyordu.
Bu dönemde Mevlana'nın siyah giysilere büründüğü ve kendini içkiye verdiği söylenir.
Derken Şems, 1247'de bir gün aniden ortadan kayboldu. Bazıları uzak diyarlara gittiğini söyler ama Alaeddin ve arkadaşları tarafından öldürüldüğü çok daha kuvvetli bir ihtimaldir.
Şems'in cesedi bulunamamıştı. Mevlana öldüğüne o kadar inanmıyordu ki iki yıl içinde dört kere Şam'a gitti.
Mevlana, Şems ile bir sınırı aşmıştı. Artık tercihlerinden vazgeçmesi mümkün değildi. 1273'te ölene kadar dokunaklı semalar yapmayı sürdürdü…
Kıssadan hisse: Ne kadar "ilahi" olursa olsun, Mevlana ile Şems "aşkına" öykünmekte acele etmemek gerek.