Her devrin kendine has beden politikası vardır. Örneğin Erken Cumhuriyet döneminde... Yüzyıllar önce yaşamış Romalı şair Juvenalis'in şiirinden, kes-yapıştır operasyonuyla Atatürk'e mal edilen, "Mens sana in corpore sano" şiarı egemendi: "Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur."
Kuvvetli ve sağlıklı bedenlere duyulan ihtiyacın en belirgin biçimde ortaya çıktığı dönem, Balkan Savaşı'dır (1912-13).
Yunan ve Bulgar askerleri, engebeli arazide Osmanlı askerlerinden daha hızlı koşuyor, el bombalarını daha uzağa atıyordu. Daha isabetli atış yapmaları da cabası!
Bilhassa Almanya'dan da ilham alarak, genç kuşaklar müstakbel kara savaşı için eğitilmeye başlandı. Barış zamanında savaşa hazırlanmanın bir numaralı aracı spordu.
Ama hangi sporlar? Kemalizm, "İngiliz icadı" futboldan hoşlanmamıştır. Çünkü ayaklarını maharetle kullanmak savaşta pek bir işe yaramazdı. Onun yerine atletizm, yüzme, gülle ve cirit atma, at binme teşvik edilmişti.
Velhasıl 19 Mayıs'ın, Gençlik ve Spor Bayramı olarak kutlanmasının 1930'larda başlaması tesadüf değildi. ("Atatürk'ü Anma" kısmını 1980 darbesini yapan Kenan Evren Cuntası eklemişti.)
Kemalizm, savaşa hazır, kuvvetli ve sağlıklı genç vücutlar oluşturmaya çalışırken, organizasyon olarak kulüpler, dernekler ve lise derslerinden yararlanmıştı.
Yürü ya kulum!
Gelelim 21'inci yüzyıla...
"Ordu millet" yerine "Profesyonel Ordu" kavramının öne çıktığı çağımızda, gençlere, savaşa hazırlamak amacıyla spor yaptırmak söz konusu değil.
Çünkü savaşlar giderek "teknik" hale geliyor. Sportmen vücutlar yerine (veya en az onlar kadar) zeki beyinlere ihtiyaç var. Bu da idmanla değil, öğretimle erişilecek bir durum.
Peki, savaş ile sporun ilişkisi kopmakta olduğuna göre... Sporu toptan mı boşluyoruz?
Hayır. Tam tersi! Eskiden spor, gençlere uygun bir faaliyet olarak görülürdü. Şimdi ise sağlıklı ve dinç kalması arzu edilen herkes, yani herkes sporun parçası haline geldi.
Yıllar önce gördüğüm manzarayı unutamam: İstanbul Belediyesi'nin düzenleyip çeşitli egzersiz araçları koyduğu bir parkın yakınından geçiyordum.
Bir de baktım... Pardösülü, başörtülü, en az 65 yaşındaki bir teyze, "havada çift yürüyüş" denilen alete binmiş, bacaklarını ve kollarını güçlendirmeye çalışıyor.
AK Parti döneminde, "kitlesel spor" kavramı öne çıktı. Sadece gençlere değil, bütün nüfusa yönelik bir beden politikası bu...
Günümüzde milyonlar koşsun, milyonlar yüzsün, milyonlar pedal çevirsin isteniyor. Peki, bu yaklaşımın devletle bir alakası var mı? Elbette!
Sigara yasağıyla birlikte düşündüğünüzde... Zaman içinde devletin sağlık harcamalarında kayda değer bir azalma beklenebilir. Çünkü vücuduna iyi bakan insanlar, doktora ve ilaca daha az ihtiyaç duyar.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı, halka giderek daha az heyecan veriyor. Bunun tek nedeni, bir "20'nci yüzyıl ideolojisi" olan Kemalizm'in demodeleşmesi değil...
Bir başka neden de, genç-yaşlı herkesin spor yaptığı (veya istediği anda yapabileceği) bir çağda, böyle bir bayramın görsel çekiciliğini de yitirmesi...