Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

En hınzır senaryo yazarı

Geometrinin gizemli yıldızı "Pi" sayısı kaçtır? Hafızanızı yoklayın. Okulda öğrenmiştiniz: 3.14 mü? 3.141 mi?
3.1415 mi? Cevapların hepsi doğru: Çünkü Pi sayısı 3.14159265 diye başlıyor ve sonsuza doğru uzanıyor.
En delice hafıza yarışmalarından biri Pi sayısı üzerine: Şu anda dünya rekorunun sahibi Lu Chao adlı bir Çinli. Pi'nin 67 bin 890 basamağını, 24 saatte hafızasından söyleyebiliyor.
Bir de Japon Akira Haraguchi var.
Onun iddiası kameralar önünde 100 bin basamağı saydığı yönünde ama Guinness Rekorlar Jürisi onunkini kabul etmiş değil.
Hafıza, beynin çok acayip bir işlevi:
İyi yanları olduğu gibi kötü yanları da var. "Aman bunu unutmayayım" dediğimiz şeyi iki dakika sonra unutuyor, unutmak istediğimizi ise ömür boyu hatırlıyoruz.
Unutmamak dendi mi benim aklıma muazzam hafızalı (kasabalar arasındaki mesafeleri dahi hatırlar) siyasetçi Süleyman Demirel gelir.
"500 günde ekonomiyi düzeltirim" iddiasıyla Başbakan olmuştu. Gazeteciler kalan gün sayısını hatırlatmaya başlayınca şu fıkrayı anlatmıştı:
Kızılderili'nin biri şamana gider. Şaman adamı muayene eder. Sonra da şöyle der: "Seni bu dertten kurtarırım ama tedavi sırasında yeşil tilkiyi asla düşünmeyeceksin."

Mutluluğun sırrı

Biz hafızayı genellikle unutmak-unutmamak ekseninde tasavvur ediyoruz.
Mesela solakların hafızasının, sağ elini kullananlardan daha güçlü olduğu biliniyor.
Bir yetişkin en iyi 15-25 yaş arasını hatırlıyor.
Alkolü fazla kaçıranlar, kısa dönem hafızalarındaki verileri, uzun döneme aktarmakta zorluk çektikleri için, akşam olanları hatırlamıyor.
Bunlar tamam da... Olay unutup-unutmamaktan ibaret değil. "Zeka, eşimiz...
Muhayyile, metresimiz... Hafıza ise uşağımızdır
" diyen Victor Hugo yanılıyordu:
Hafıza, ara sıra tembellik eden sadık bir uşaktan ziyade, malikane sahibini parmağında oynatan vekilharç gibidir. "Var" dediği bazen yoktur, "yok" dediği aslında kapının arkasında durmaktadır.
Geçenlerde bilimcilerin, uzmanlıklarıyla ilgili çocukluk anılarını anlattıkları "Meraklı Zihinler" adlı kitabı okuyordum. (Tübitak Yayınları) Freeman Dyson, Lee Smolin, David Buss, Murrey Gell-Mann, Mary Catherine Bateson, Lynn Margulis... Biyologlar, fizikçiler, antropologlar, matematikçiler... Herkes gayet ilginç anılar anlatıyor...
Harvard Üniversitesi'nden Steven Pinker'a geldiğimde ise kitabın büyüsü yok oluverdi. Deneysel Psikolog Pinker, daha ilk cümlede kendisi dahil herkesi yalan çukuruna atıyordu: "Çocukluğumun, beni bir bilim adamı olmaya yönelten etkileri konusunda bu denemede okuyacağınız şeylerin tek sözcüğüne dahi inanmayın. Öteki denemelerde okuyacağınız şeylerin de tek sözcüğüne inanmayın."
Niye? Çünkü bellek en hınzır, en üretken senaryo yazarı... Gerçek birkaç olaydan yararlanarak hikayeler uyduruyor. Bizi de bir güzel inandırıyor.
İşte bu yüzden, "Bizi biz yapan çocukluk deneyimlerimiz değildir" diyor Pinker: "Çocukluk deneyimlerimizi çocukluk deneyimi yapan şey bugünkü bizleriz."
Bir olayı doğru hatırladığımızda dahi, onun anlamını, hayatımızdaki yerini farkında olamadan çarpıtır dururuz.
Boşuna, "İyi sağlık ve kötü hafıza; işte mutluluğun sırrı!" dememişler.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA