Kendimi bildim bileli Fenerbahçe taraftarıyım. 19'uncu kez şampiyonluğa elbette çok sevindim.
Bu vesileyle birkaç not:
Taraflık konusunda kullandığım bir ayrım vardır: Sevinç ve gurur... Başarı beni mutlu eder. Ama her başarı gurur vermez.
Bir başarıdan gurur da duyabilmem için... O başarının, "skor ötesindeki" bazı değerlendirmelerden de geçmesi gerekir.
Örneğin: Fair-play'e uygun, yani etik ilkeler dahilindeki bir galibiyet... Güzel oyunla gelen zafer... Hilesiz, hurdasız, hakemin nesnel kararları sonucu kazanma...
Bu açıdan 2013-2014 sezonuna baktığımda seviniyorum ama gururum birazcık eksik kalıyor.
Bir kere rakipler sorunluydu: G.Saray da, BJK de, Trabzon da bu yıl döküldü. Yine de herhangi birine karşı net bir üstünlüğümüz olmadı.
Şampiyonluk elbette ekip işi:
Futbolcular, teknik direktör, yardımcılar, yönetim ve seyirciler... Ama "başarıyı bir kişiye indirge" derseniz; tereddütsüz Ersun Yanal derim...
Ersun Hocanın büyük hayali Fenerbahçe'yi yönetmek, daha da büyük hayali şampiyon yapmaktı.
İkisini birden aynı sezonda başardı.
Bizi de mutlu etti, kendini de...
Ancak şu da bir gerçek: F.Bahçe genelde verimli bir futbol oynamadı.
Bu takımın futbolunu bir kişiye indirge derseniz, Hollandalı Dirk Kuyt olur...
Kuyt, oynanan futbolun bedenleşmiş haliydi: Varını yoğunu ortaya koyan, bıkmadan usanmadan koşan, tekmeye kafa atan, fedakâr ama yetenekleri sınırlı bir oyuncu. Nehri geçip derede boğulan, harcadığı enerjiye kıyasla yaptığı bal yetersiz kalan bir arı!
Kuyt'ın hali Sow'a da sirayet etti:
Geçen senelerde röveşata kralıydı; bu sezon beceriksizliğine gözyaşı döküp durdu.
Ben istikrarlı, inatçı, özverili oyuncuları severim:
Bu sebeple alkışlarım önce Gökhan Gönül, Mehmet Topal ve Caner'e... Sonra Meireles.
Sezon boyunca en çok Emenike'ye kızdım...
Futbolda sadece bir oyuncunun bencil olmaya hakkı vardır: Santrfor...
Esasen yardım etmez, yardım alır; özel pozisyonlar haricinde, herkes ona çalışır.
F.Bahçe'de santrfor niteliklerine sahip olan tek bir futbolcu var: Webo... Ama gelin görün ki bencili oynayan Emenike oldu. Hem de ayağına ve göğsüne gelen topları kontrol edemeyen şu kifayetsiz haliyle...
Beni en çok utandıran Alves'ti. 'Kemik kıranlar' meğer mazide kalmamış.
Bir futbolcunun topa her çıkışı faul olabilir mi yahu? Pazar günü Rizelinin karnına resmen diz çaktı, hakem görmedi. G.Saray'lı Melo'dan farkı, dil çıkarıp, köpek taklidi yapmaması.
"Kaptan Emre'den söz etmedin" diyeceksiniz. Sözde kaptan olacak, halbuki provokasyona önce o geliyor.
En ufak faulde, yerde dönmeler, artistlere taş çıkartacak mimikler, jestler...
Yetkim olsa ilk iş Alves'le birlikte onu gönderirim.
Son olarak Salih... Belki de takımdaki en zeki ve en soğukkanlı oyuncu. Ancak diğerleri kadar koşmuyor diye onu kesen Ersun Hoca önümüzdeki yıl da aynı şeyi yaparsa; lanetlenir!