Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

'Çok ünlüyümdür ama beni tanımazsınız'

Geçen hafta İngiltere'den bir maç seyrediyordum.
Ara oldu. Zaplarken ilginç bir belgesele rast geldim. Rodriguez isimli bir sanatçıdan söz ediliyordu. Takıldım kaldım. (Meğer zaten ödüllü bir filmmiş.) Meksika kökenli Amerikalı gitarist, şarkıcı ve söz yazarı Rodriguez, 1970 yılında "Cold Fact", 1971'de ise "Coming From Reality" adlı iki albüm çıkarmıştı.
Ancak ikisi de pek az satmış, Rodriguez de unutulup gitmişti.
O arada Rodriguez'in albümleri her nasılsa Güney Afrika'ya ulaşmıştı.
Irkçı rejimin şiddeti girerek artırdığı ülkede, Rodriguez'in parçaları hızla yayılmıştı. "Sugar Man" adlı parçası efsaneleşmişti.
Rodriguez'in adaletsiz düzene karşı çıkmaya çağıran şarkı sözleri, ırkçı rejimin karşı olan beyaz gençlere de ilham kaynağı olmuş, onun sayesinde protest gruplar artmıştı.
Irkçılığa karşı direnmeyi adeta Rodriguez sayesinde öğrenmişlerdi.
İletişim imkanlarının gayet zayıf olduğu o yıllarda, müzik severler aralarında tartışıyorlardı:
Rodriguez kimdi? Mesela ilk adı neydi? Tabii uydurmacalar da alıp başını gitmişti.
Israrlı araştırmalar sonunda Rodriguez'in izi bulundu. Sağdı.
İlk adı Sixto idi. Detroit'te ortanın altı bir yaşam sürüyordu. Müziği bırakmıştı. Çeşitli işlerde çalışıyordu.
İşçiler adına belediye başkanlığına aday bile olmuştu.
Velhasıl meraklı ve ısrarlı fanları sayesinde, Bob Dylan'ı andıran bir tarzı olan Rodriguez, ülkesinde keşfedilmişti. (Ben YouTube'ta dinledim, çok güzel.)

Diğer adı "David-San"

Vatanında pek önemsenmeyen...
Ama başka ülkelerde gayet iyi bilinen sadece Rodriguez değil.
Mesela Amerikalı yazar David Gordon...
Başından geçenleri anlattığı yazısına, "Siz tanımasanız da ben çok ünlüyüm" diye başlıyor.
Sonra da, "Ama bundan utanç duymayın, çünkü bu kadar ünlü olduğumu yakın zamana kadar ben de bilmiyordum" diye devam ediyor.
Gordon'un "Serialist" adlı dedektif romanı 2010'da yayımlanıyor.
Satışlar çok da parlak olmasa da, ikinci bir romana girişmek için Gordon'a cesaret verecek düzeye ulaşıyor.
Ancak kitap Japoncaya çevrildiğinde Gordon'un mütevazı yaşamı değişmeye başlıyor.
Roman bir ilki başarıyor ve Japonya'nın en önemli üç edebiyat ödülünü birden kazanıyor.
Bu arada Gordon, bir yazarın başından geçenleri anlattığı kitabının, "İkinci Sınıf Yazar" adıyla yayımlandığını da öğrenmiş oluyor.
Şu da gayet ilginç: Gordon, filmlerinden resimlerine, Japon kültürüne uzaktan uzağa sempati duyan bir kişi. Ancak kitabında Japonya'yla ilgili kelime bile bulunmuyor.
Neyse... Tahmin edeceğiniz gibi kitap filme çekiliyor.
İşin eğlenceli tarafı, kitaptaki kişi ve olayların tamamı Japonlaştırılıyor.
Böylece Gordon, Japonya'ya seyahat ediyor, ödül törenlerine katılıyor, röportajlar veriyor...
Epey de para kazanıyor.
Kıssadan hisse: Bu iki olay öncelikle, içinde yer alınan ortamın önemini gösteriyor. Öte yandan insanın iyi bildiği işi yapması gerektiğine de işaret ediyor.
Umudunuzu kesmeyin: Bir gün, birileri değerini mutlaka bilecektir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA