Kurtuluş Savaşı'na onbaşı rütbesiyle katılan yazar Halide Edip (Adıvar), İzmir'in kurtuluşundan sonra Mustafa Kemal'e şöyle der: "Artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz..."
Atatürk'ün cevabı şöyle olur: "Dinlenmek mi?
Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz."
Bu bir tahmin midir? Hayır!
Tahmin değil adeta siyasetin tunç yasasıdır:
Hasma karşı ittifak yapan gruplar, zaferden sonra ayrışıp birbirlerini 'yer'. Bence Türkiye tam da bu süreci yaşıyor...
Cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte başlayan askeri vesayet rejimine karşı birçok grup, AK Parti'nin öncülüğünde mücadele etti. Ve nihayet Ağustos 2011 Askeri Şûrası ile ordu siyasetten uzaklaşarak asli vazifesine geri döndü.
Bu tarihten sonra... Daha evvel nüveleri olan anlaşmazlıklar iyice su yüzüne çıktı.
Önceleri "fitne bu; aramızı bozmak istiyorlar" dendi, "kardeşler kavga etmez" dendi ama nihayetinde aktörler, siyasetin tunç yasasına uyarak karşı saflarda mevzilendi.
AK Parti ile Cemaat arasındaki çekişme, Başbakan Erdoğan'ın dershaneleri kapatacaklarını açıklamasından sonra fevkalade hız kazandı.
Çekişme kavgaya dönüştü.
Hem de atılan yumruğun sayılmadığı bir kavgaya... Son durumu biliyorsunuz: Hükümet dershanelere iki yıl süre tanıdı.
Türkiye'de 3 bin 800 kadar dershane var. Bunların yüzde 20 ila 25'inin Cemaat'in olduğu söyleniyor. Bu da yuvarlak hesap 750 ila 950 dershane eder.
Hemen kapatma, kurunun yanında yaşın da yanmasına yol açacağı için karar gayet makul oldu.
Kırmızı kartlık fauller
Şimdi soru şu: Erteleme, Hükümet ile Cemaat arasındaki derin ayrışmaya son verir mi? Olaya "Durun siz kardeşsiniz" diye yaklaşan romantik görüş mutlu olabilir mi?
Hayır! Çünkü dershane kavgası öyle bir boyuta ulaştı ki... Artık mümkün değil.
Dershanelerin kapatılmasını hayat memat meselesi olarak gören Cemaat, var gücüyle savunmaya geçti:
Bu kavgada dergiler, gazeteler, TV kanalları kadar, Twitter gibi yeni kanallar da kullanıldı. Devletten sızan belgeler ortaya sürüldü. (Aslında bunlar beklenen şeylerdi. Siyasi kavgada oluyor.) Ancak tuhaf bir durumla daha karşılaştı kamuoyu:
Belden aşağı vurmaca... Taze bir örnek vereyim: Hani Başbakan Erdoğan, belediye başkan adaylarını açıkladıktan sonra onları sahneye çağırıyor... Herkes el ele tutuşup kollarını havaya kaldırıyor...
Böylece ortaya görkemli bir fotoğraf çıkıyor ya...
Geçen gün de Başbakan Erdoğan'ın yanında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin vardı. Sahnede bir sürü insan el ele tutuşmuş, havaya kaldırmaya hazırlanmışken...
Diğerleri fotoğraftan atıldı ve olay "Başbakan Erdoğan ile Fatma Şahin el ele" diye sunuldu.
İşte bu, belden aşağı vurmadır... Belden aşağı vurulanlar, vuranların bu yaptığını asla unutmaz. Tarafların barışması artık mümkün değildir.
Hükümet ile Cemaat'in tekrar ittifak kurmaları için meydana ortak bir düşmanın (hasım, rakip) çıkması gerekir ki... Hani nerede?