Gazeteler henüz gelmemişti. Bir arkadaş mesaj attı: Booking. com, tripadvisor.com gibi otel rezervasyonu yapan dünya sitelerindeki Türkiye aramaları ciddi miktarda azalmış.
Rezervasyon iptallerini zaten duyuyorduk.
Anlaşılan turizm sektörü yeni talep almakta, kalan yataklarını doldurmakta da zorlanacak.
Krizin nedeni, Gezi Parkı protestosu karşısında yöneticilerin tutumu... Şöyle:
Gezi olaylarını başlatan grup ile internet üzerinden Türkiye'de otel arayan Batılılar arasında bir bağ var: İki kesim de küresel dünyanın liberal orta sınıfları...
Türkiye'de tatil yapmayı düşünen bu Batılılar... Haberlerde, kendilerine benzeyen gençlerin gözlerine gaz sıkılıp yerlerde sürüklendiklerini gördükleri anda vazgeçtiler. Dikkatinizi çekerim: Bu ülkede 30 yıldır küçük çaplı bölgesel savaş varken, o insanlar tatil için Türkiye'ye geliyordu.
Çünkü savaşan askerler ve gerillalarla hiçbir ortak yanları yoktu. Antalya'da, Alanya'da, Kuşadası'nda bombalar patlamadığı sürece Türkiye'ye gidilebilirdi. (Şahane oportünizm!) Ama ne zaman ki sınıfsal-kültürel türdeşlerine şiddet uygulandı... "Ne işimiz var öyle bir ülkede" deyiverdiler.
Kim bu Samimi Vatandaş?
O mesajdan sonra gazeteleri karıştırmaya başladım ve kalburüstü 16 kuruluşun bütün medyaya verdiği ilanı gördüm... "Türkiye'nin gücünü ve imajını korumak için sorumlu davranma zamanı" diye başlayan... "Demokratik haklar kullanılmalıdır" diye devam eden ilan fena gözükmüyordu.
Ne var ki bir sonraki cümle, "Ancak..." diye başlayarak demokratik hakların kullanımını ipotek altına alıyordu.
İlanın muradı o tek kelimeyle dahi belli olmuştu...
Çünkü bu dil 35 yıldır kafalara kakılıyordu: "Özgürsün, ancak... Hakkın elbette, ancak... Kullan, ancak..."
Demokrasi ve özgürlüğü her zaman doğramış atmış olan bu kelime, 12 Eylül Anayasası'nı çağrıştırıyordu!
Ya şu cümle: "Gösteriler samimi ve barışçıl şekilde sona erdirilirse, Gezi Parkı hassasiyeti, ülkemizde 'katılımcı demokrasi'nin kurumsallaşmasına katkı sağlamış olacak."
Sorayım: 1) Katılımcı demokrasinin kurumsallaşacak bir nüvesi var mı ki şu ortamda? Olaylar, tam da olmadığı için başlamadı mı?
2) Sessiz sedasız 'Duran Adam' eylemi yapanlar bile gözaltına alınırsa; bırakalım 'katılımcı' şeklini, basit demokrasi nasıl olacak?
Hatasını kabul etmeyen bu yaklaşım, protestoları bastırabilir elbette... Peki, tekrarlamasını engelleyebilir mi? (Sus bakayım, pis sosyoloji!) Metinde şöyle denmiş: "Samimi vatandaşlarımızın taleplerini diyalog yolu ile ve demokratik çerçevede yetkililere iletmesi olumludur." ('Samimi vatandaş' ha! Askeri vesayet döneminde de 'Makbul vatandaş' vardı.) Bu cümlede ve bütün ilanda, 1936 model dilekçe demokrasisi göz kırpıyor. "Vatandaş isteklerini dilekçe ile bildirir; yönetici uygun görürse yerine getirir" diyordu Tek Parti'nin Genel Sekreteri
Recep Peker...
Sevgili arkadaşlar! Bu metni yayınlamadan önce katılımcı demokrasiyi bilen birisine danışma imkânı yok muydu?