Bana deseniz ki... "Bir reklam şirketin var... Hem kreatif bölüme, hem de (muhasebe, insan kaynakları gibi) bürokratik kısımlara elemanlar alacaksın...
Ama bir şartımız var: Bu elemanları sadece son günlerde alanlara çıkanlardan seçeceksin..."
Böyle bir durumda...
Kreatif bölüme alacağım elemanları, Gezi Parkı protestosunu başlatan ve '90 Kuşağı' denilen gençlerden seçerdim.
Çünkü bu gençler gayet zor şartlarda bile sorunlara çözümler üretebildi.
Sadece hasımlarını değil, kendilerini de tiye alabildiler.
Bürokratik kısma alacağım elemanları ise "milli irade" mitingine katılanlar arasından seçerdim. Çünkü onların otorite ile bir sorunları yok. Söyleneni yapıyorlar.
Başbakan'ın dediği gibi sabretmesini biliyorlar. 'Şirket bürokratı' olmaya uygunlar.
Geçen gün Fransız pop-düşünür Bernard-Henri Levy'nin çağdaş sanatı ele alan bir yazısında şu bir cümleye rast geldim: "Aktivizm, kariyer olamaz."
Makul bir söz... Ama aktivizm şirketlere sunulan CV'lerde bir madde olabilir: "Küçük de olsa suç işlediniz mi?" Evet. "Nasıl?" Gezi Parkı eylemine katıldım. "Sizi işe alabiliriz." "Peki, yukarıdaki başlık da neyin nesi" diyeceksiniz... Mitinglere katılan gençlere, 'ayranı tercih edenler' anlamında "Ayrancı" diyorum ki herhalde böyle bir simge kullanmama kimse itiraz etmez.
Gezi göstericileri ise "ice- tea" (okunuşu: "aysti") denilen soğuk çayı sever.
Kola, kahve, bira içerler ama ice-tea ve benzeri meyve aromalı içecekler onları birçok gruptan farklılaştırır.
Bir hafta boyunca neler içtiğinizi söyleyin, size hangi zümreden olduğunuzu söyleyeyim.