Fenerbahçe-Eskişehirspor maçını bir Alaçatı kafesinde izledim. Hava fena değildi. Kafe sahibi büyük ekran televizyonunu dışarıya çıkarmış, sandalyeleri karşısına dizmişti. Kişi başı beş lira kesti.
Maçta meydana gelen bir pozisyonda hakem, Es-Es'li futbolcu Necati Ateş'in faul yaptığına hükmetti.
Necati bu karara karşı çıktı. Faul yapmamıştı.
İşaret parmaklarını gökyüzüne doğru kaldırdı. Belli ki "Yukarıda Allah var" diyordu.
Bu sahne üzerine arkamda oturan, işçi olduğunu tahmin ettiğim bir genç, "Cami mi (...) burası" diye bağırdı. (Benim parantezle ayırdığım üç noktalı bölüme, "lan" kelimesini kondurarak!) Maçtan sonra bir kısım medyanın olaya yaklaşımı tahmin edileceği gibiydi: İnançlı oyuncu Necati, Allah'ı şahit göstererek hakeme sitem etmişti.
Burada iki zıt yaklaşım görüyoruz:
Biri en yüce değere atıfta bulunmuş olan Necati'ye, din-inanç kardeşliği bağlamında sempatiyle yaklaşıyor...
Diğeri, olayın dinle imanla alakası olmadığının altını çizerek Necati'yi protesto ediyor.
Yemin tartışması
Konumuz futbol ama aynı olay karakolda veya mahkemede de olabilirdi: Vatandaş suçu-kabahati işlemediğini anlatmak için "Yukarıda Allah var" diyerek adeta Allah'ı şahit gösterebilir.
Bunun üzerine polis, hâkim veya hakem, TV'ye doğru bağıran işçi genç gibi, "Burası cami değil" diyebilir. Suçlanan vatandaşın cevabı, "Allah her yerde" olabilir. Bitti mi?
Son söz bu mu? Hayır!
Polis, hâkim veya hakem, "Madem Allah her yerde, o zaman niye 'yukarıyı' işaret ediyorsun; sen aslında beni manevi baskı altına almaya çalışıyorsun" diyebilir.
Gördünüz işte... Necati'nin o basit hareketinden yola çıkıp nerelere geldik. Ancak soru hâlâ cevaplanmadı:
Necati mi haklı, işçi genç mi?
Tarihin tanıklığı
Futbol dünyasına baktığımızda...
Oyuncuların bu tür yeminlerinin veya yemin benzeri hareketlerinin hiçbir değerinin olmadığını görüyoruz.
Futbol tarihi itiraflarla doludur: "Kendimi yere atmıştım... Hakem haklıydı... Topu elle düzeltmiştim... Hareketim penaltıydı..."
Halbuki maç esnasında neler neler yapmışlardır:
Hakemin üstüne yürümeler, kendini yere atmalar, topu veya korner direğini tekmelemeler...
Kimisi maçtan sonra basın karşısına geçtiğinde de yeminler etmeye, hakemi veya rakip futbolcuları suçlamaya devam etmiştir. Yani futbol tarihi bize, karşılaşma esnasında edilen yeminlerin hiçbir değeri olmadığını gösteriyor.
O kadar çok "yalan yere yemin" örneği var ki, karşımızdaki vaka için, "Futbolcu bu kez doğruyu söylüyor" dememiz mümkün değil.
Hangi adalet?
Tabii futbolun kendi düzenini de unutmayalım:
Hakemler ve kurallar niye var? Çünkü işleri yeminlerle sürdürmek imkânsız:
Karşılaşmayı durdurup soracak mıyız yani? "Faul yaptın mı; bak doğruyu söyle... Ekmek çarpsın ki yapmadım...
Haa, demek ki yapmamış; maça devam..."
"Toplumsal Adalet" ile "İlahi Adaleti" birbirine karıştırırsak, işler Arap saçına döner.
Necati, hakeme, "Pozisyonu televizyonda seyrettiğinde yanlış karar verdiğini göreceksin" manasına gelen bir hareket yapsaydı; bu yazıya gerek kalmazdı.