Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Gül'ün gezisinde neler öğrendim?

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Letonya ve Litvanya'yı kapsayan ve dün akşam sona eren gezisinden birkaç izlenim daha...
İsmet Paşa Taktiği mi?: Topçu kökenli İsmet İnönü'nün kulakları ağır işitirdi. Ama zeki ve temkinli bir siyasetçi olan Paşa, bu arızayı avantaja dönüştürmüştü. Gerçekten duyamadı mı, yoksa duymazdan mı geliyor; anlamak kolay değildi.
Biliyorsunuz Abdullah Gül de kulak rahatsızlığı geçirdi. Bir süre duyma sorunu oldu ama sonra iyileşti. Ancak benim izlenimime göre o da İsmet Paşa taktiğini uyguluyor. Nereden çıkardın, derseniz...
Gül'e kışkırtıcı bir soru iletildi: "Kürt barışı sağlanırsa Cumhurbaşkanlığı forsundaki yıldızlar ne olacak? Tarihte kurulmuş 16 Türk devletini temsil eden yıldızlar kaldırılacak mı?" Gül buna münasip bir cevap verdi; zarif bir vücut çalımıyla işi bitirdi. Basın toplantısının sonunda yanına gidip sordum:
"Efendim illa da yıldızları azaltmak gerekmez ki... Tarihte kurulmuş olan diyelim ki bir Kürt devleti, 17'nci yıldız olarak eklenemez mi?"
Bu çifte kavrulmuş soru karşısında Gül bir şey demedi. Duyup duymadığını da hiç ama hiç belli etmedi. Gülümseyerek fotoğrafımızı çeken kameramana doğru baktı...
İşte İsmet Paşa taktiği ile karşı karşıya olabileceğimizi o an düşündüm. Belki de yanılıyorum.
(Not: Fotoğrafçı arkadaşlar hâlâ o "ikili" fotoğrafı göndermedi. Acaba neden?)
Aşçı da Götürün: Dün geziye sanat-kültür âleminden önemli simaların katılmasını alkışlamıştım. Gezdiğimiz iki ülkede de aynı şeyi gördüm: Türkiye'ye gelmiş olanların aklı bizim yemeklerde kalmış.
Cumhurbaşkanı, Başbakan veya herhangi bir bakanımız, tabii uygun olmak şartıyla bazı gezilere bizim aşçılardan götürsün. Yeri geldiğinde hünerini gösteren aşçı büyük ilgi görecektir. Uzun uzun yemek pişirsin demiyorum.
Letonya Cumhurbaşkanının basın danışmanı olan hanım, Türkiye'de yediği gözlemeleri ağzının suyu aka aka anlatıp durdu. "Gönülleri kazanmak için, önce mideleri fethetmek gerekir" desem, abartmış olur muyum?
Osmanlı Yaşıyor: Tarihçi Prof. Mehmet Genç anlatmıştı. Bir Osmanlı kalesinde sayım yapılmış. Bir bıçak eksik çıkmış. Nasıl olur efendim! Bıçağın bedelini kale komutanına ödetmişler! Geliregidere önem verme hâlâ devam ediyor. Devletin parası ve malı elbette korunacak ama zarf, mazrufun önüne geçmemeli.
Gezide ne öğrendim biliyor musunuz? Bir büyükelçiliğimizde eski elektrikli süpürge kullanılmaz olmuş. 200 küsur euroluk harcama için Ankara ile yazışmak gerekmiş. E, bu kadar da değil yani: "Devleti temsil et ama elektrikli süpürge alma!" Yok artık.
Gezi Planlaması Önemli: Akçeli işlerde planlı-programlı hareket eden birçok işadamı, konu gezi olunca tedbirsiz davranabiliyor. Ankara 20 küsur dereceydi. Ama Riga'da kar yağdığı biliniyordu. Herkes yanına paltosunu almıştı...
Almıştı ama bir kısmı paltosunu "bavula" koymuştu! "Körüğe yanaşmak" söz konusu olmadığından, o arkadaşlar uçaktan karlı piste indiler. Ama Türk'ün pratik zekâsı hemen çalıştı: Bazıları soğuk rüzgârlara, uçaktaki battaniyelerden "kaşkol" yaparak karşı koymaya çalıştı.
Wi-Fi Özürlü Şeref Salonu: Ankara'daki Şeref Salonu'nda koca bir mekânı basın toplantısı için ayırmışlar. İyi. Salonda kol kısmı yazı yazmaya elverişli sandalyeler var. Güzel. Ayrıca basın toplantısı yapacaklar için kürsü, tabii ki Atatürk fotoğrafıyla birlikte emre amade. O da tamam. Ancak kablosuz internet "Pancar Motor" kıvamında çalışıyor. Tık geldi, tık gitti. Üstelik tam banyo yapacakken sicim gibi akmaya başlayan suyu andırıyor. Yani durup-kalkmasa, sürekli aksa da yetersiz. Yanımda iyi ki iPad Mini vardı. Aynı marka cep telefonunun bağlantı özelliğini kullanarak yazıyı geçtim.
Bugünlük bu kadar...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA