İdeologların yazdığı tarihin en önemli özelliği çarpıtmalarla dolu olmasıdır: Hiçbir şey yerli yerine oturmaz. Ya azımsanır, hatta görmezden gelinir ya da abartılır, dünyada eşi benzeri yokmuş gibi gösterilir...
Bu meselede eskiden Kemalistlerle uğraşıyorduk, Vesayet Rejimi geriletilince muhafazakârlarla uğraşmaya başladık.
Kemalistler, Atatürk'ün her yaptığını doğru, iyi, güzel diye sunardı... Şimdi de muhafazakârlar, Kanunilerin, Fatihlerin yaptığını öyle gösteriyor.
Bununla yetinseler neyse... Bir de onları örnek almamızı istiyorlar. Niye alalım ki? O devir başka, bu çağ başka.
"Eski Cumhurbaşkanlığı Köşkü'nde bir gece, Atatürk ve arkadaşları apliklere, avizelere tabancalarıyla ateş etmişlerdi... Aynısını Cumhurbaşkanı Gül yapsa ne dersiniz" dediğimde Kemalistler köpürür.
Osmanlı çok mu farklı? 500 yıl önce yaşamış Kanuni Sultan Süleyman, bugün hangi sorunumuza çözüm getirebilir?
Amerikalı komedyen Will Rogers, diplomasiyi şöyle tanımlamıştı: "Bir taş bulana kadar, 'Cici köpek' diyebilme sanatı..." Bugün ABD gibi dünyanın en güçlü ülkesi bile icabında tatlı dile başvuruyor.
Halbuki eskiden işler farklı yürürmüş: Mesela Kanuni'nin Avrupa krallarına gönderdiği birçok mektup hakaret ve aşağılamalarla doludur.
Dahası da var: Fransa Kralı François'ya bir mektup yollayarak (herhalde sarayda) dansın yasaklanmasını istiyor!
Özetle... "Aldığım habere göre senin oralarda kadın-erkek uluorta birbirine sarılarak dans edermiş... Bu rezalet benim memleketime de sirayet edebileceği için hemen engelle, yoksa ordumu alır gelirim..." diyor.
François buna ne cevap verdi bilmiyorum ama şimdi olsa "Kendine gel, sana ne" derler adama.
Not: Bu mektubu bilmiyordum. Necdet Bayraktaroğlu'nun derlediği Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar (Hayat Yayınları) adlı kitapta okudum. İşin aslını araştırmak gerek.