Öncelikle hayırlı ramazanlar dilerim... Önemi zamanla belirginleşen olaylardan birini, geçen yıl ocak ayında yaşamış, burada da değinmiştim.
Arap âleminin önemli gazetecilerinden Mısırlı Fehmi Hüveydi, Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü'nün davetlisi olarak İstanbul Şehir Üniversitesi'nde bir konuşma yapmıştı.
Hüveydi'nin birkaç kere "Geçmişi unutalım, Osmanlı dönemini unutalım, geleceğe bakalım, her alanda birlikte yapacağımız çok şey var" demesi, çoğunluğu öğrencilerden oluşan dinleyicileri pek şaşırtmıştı:
Bazı gençler, "Geçmişte yanlış ne oldu ki?"... "Osmanlı'nın nesi kötüydü ki?" diyerek itiraz etmişlerdi tecrübeli gazeteciye... Osmanlı'nın olumsuz yönlerini bilmek ve görmek istemiyorlardı.
Osmanlı fantezileri
Sadece öğrenciler mi? Daha geçen gün bir yazar, "Osmanlı düzeninin; barışa ve karşılıklı güvene dayalı tek insanlık tecrübesi" olduğunu iddia ediyordu.
Ben Osmanlı'yı severim ama olayın adını koyalım: Yavuz Sultan Selim, Ortadoğu'yu kılıcıyla ele geçirmedi mi? Devlet denilen çarkın temelinde cebir yok mu?
Şiddet kullanma tekeli devlette olmadığı zaman, adaleti nasıl sağlayacaksın bre sazan! Yargıç istediği kadar adaletli bir karar versin; taraflar karara uymazsa ne yapacaksın?
Düzen neyle kurulur?
Velhasıl Fehmi Hüveydi, "Ticaret, kültür, turizm... Her türlü ilişkiyi kuralım, geliştirelim... Ama lütfen bize Osmanlı olarak değil, bugünün Türkleri olarak gelin..." diyordu. "Osmanlı" dendiği anda, bilhassa Arap aydınlarının tüyleri diken diken oluyordu.
Bu açıdan baktığımızda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun, "Ortadoğu'ya nizam getireceğiz" lafının oralarda nasıl buz gibi rüzgârlar estirdiğini tahmin edebilirsiniz.
Nizam nasıl getirilir? Elbette az ya da çok zor kullanarak! Çünkü gittiğin yerde, ama iyi ama kötü, zaten bir düzen vardır. Onu değiştirmek ancak sopayla olur.
Ortadoğu'nun zorba yönetimleri Davutoğlu'nun bu tür açıklamalarına "koltuk altımızdan kayar" endişesiyle gıcık oluyor... Peki ya Arap halkları? Onlar düzene sokulmak istiyor mu? Elbette ki hayır...
Gaz memleketi
Arap Baharı denilen kalkışmaları başlatan zümreleri düşünün. Bunlar küreselleşmeyle birlikte yükselen, devletten nemalanmayan, kendi becerisiyle palazlanan yeni orta sınıflar.
Bu orta sınıflar zaten kendi yöneticilerinin sopasını yemekten bıkmış durumda. Artık özgürlük istiyorlar.
Türk TV dizilerine niye bu kadar meraklılar sanıyorsunuz? Çünkü orada hayalini kurdukları bir toplumu izliyorlar: Çeşit çeşit insan, şahane Boğaz manzaraları önünde, serbestçe yaşıyor.
Diziler böyle ama... Haberlerde izledikleri Türkiye hiç de öyle değil: Kürtlere gaz, işçilere gaz, solculara gaz!
Elbette Hükümet'in ve Emniyet'in geçerli sebepleri var. Ama kadınlı, çocuklu Fenerbahçelilere de gaz sıkınca, ortada gerekçe merekçe kalmıyor.
Haksız gazlama, haklı gazlamanın da meşruiyetini yok ediyor. Türkiye sürekli gaz sıkan, muhalefetin kafasına copu indiren, dolayısıyla asla gıpta edilmeyecek bir devlet durumuna düşüyor.
Sonuç: Ortadoğu'nun yeni sınıfları, bütün bunları TV ve internet aracılığıyla anbean izliyor ve "Aman Davut abi, iyisi mi sen bize düzen filan getirme" diyorlar.