Suriye civarında denize düşen uçağımız hakkında, siyasi ve askeri cenahtan, bugüne kadar çeşitli açıklamalar geldi.
"Suriye uçağımızı uluslararası sularda füzeyle düşürdü" diye başlayan demeçler, "Ne füze düşürdü, ne de uçaksavar ateşi...
Uçağımızı düşüren silah belli değil"e kadar vardı.
Bu demeçler silsilesi çeşitli açılardan yorumlanıyor. Beni en çok "üzen" (yoksa "acı acı gülümseten" mi deseydim...) ise Frenklerin "wishful thinking" dediği, Türkçeye "hüsnükuruntu" (hüsnüzan) diye çevireceğimiz yorumlar.
Askeriye yekpare değil
Bunun son örneğini dün Zaman'ın Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın, "Düşürülen uçağımız ve iletişim kazaları" başlıklı yazısında gördüm.
Başlık yazının temel fikrini ortaya koyuyor: Dumanlı, uçağın düşmesinden sonra yapılan çelişkili açıklamaları "iletişim kazası" olarak yorumluyor.
Olayı (yani çelişik demeçler silsilesini) böyle yorumlamak, bence fazla iyi niyetli, fazla yumuşak, fazla hoşgörülü bir yaklaşım.
Ortada iletişim kazası filan yok bence. Olay net: Hükümet, askeriye içindeki bir kadro tarafından aldatıldı. Nokta!
Niye böyle düşündüğümü açıklayayım...
Kim, kimi yanlış anladı?
Uçağın nerede ve neyle düşürüldüğünü, teknik olarak bilecek Türkiye'de tek bir kurum var: TSK...
Başbakan Erdoğan da, başta Dışişleri Bakanı Davutoğlu ve Hükümet Sözcüsü Arınç olmak üzere, diğer bakanlar da, bilgiyi askeriyeden alıyor.
Asker "Uçağımızı uluslararası sularda füzeyle düşürdüler" demese... Siyasetçiler öyle bir açıklama yapabilir miydi en başta? Yapamazdı.
Demek ki kaynak askeriye...
Peki "iletişim kazası" bunun neresinde? Faraza asker, "uçaksavarla vuruldu" dedi de... Başbakan yanlışlıkla "füzeyle vuruldu" diye mi anladı?
Böyle bir durum mümkün değil, çünkü brifingler yapılıyor, asker Hükümete ayrıntılı bilgi veriyor ve olay tartışılıyor.
Korumaya çalışıyor ama...
Neyse... Sadede geleyim: Neler oluyor? Bence askerin içinden bir ekip, Hükümeti ve Genelkurmay Başkanını kontrpiyede bırakmak için yanlış bilgi veriyor.
Konuları değişik olsa da, "Uludere" ve "Uçak" birbirinden çok farklı olaylar değil.
İkisinde de Hükümet yanlış açıklamalar yaptı. İki olayın da bilgisi, Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel'in onayından geçerek askerden geldi.
Başbakan Erdoğan, vesayet rejimi karşısında yakaladığı hamle üstünlüğünü sürdürmek istiyor. Bunun için de, yapılan onca hataya rağmen, TSK'yı ve bilhassa GKB Necdet Özel'i korumaya çalışıyor.
Ancak alt kademedeki kadrolaşma, yukarıyı hataya sürüklemeyi sürdürüyor. (Onca darbe heveslisi buhar olmadı ya...)
Velhasıl bir iletişim kazası değil bu; düpedüz yanlış bilgiyle başka tarafa yönlendirme... Özetle: Dezenformasyon.
Farklı yoruma, farklı eylem
Soracaksınız: "Çelişik demeçler silsilesini 'iletişim kazası' diye yorumlamanın ne gibi bir sakıncası var?"
Şöyle... Olaya "iletişim kazası" diye bakarsanız; o zaman, tam da Ekrem Dumanlı gibi, siyasilere, benzeri bir olayda demeç verirken, daha dikkatli, daha özenli olmalarını tavsiye edersiniz.
Olaya iletişim kazası değil de, "aldatılma", "tuzağa düşürülme", "sabote edilme" diye bakarsanız... Doğal olarak "bunu bize kim yapıyor" diye sorar ve sorumluların peşine düşersiniz.