Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Aşk olmadan meşk olur mu?

Tarihe, özellikle de Osmanlı'ya olan ilgi arttı. Ancak bu ilgi genellikle kahramanlık edebiyatı düzeyinde kalıyor. Halbuki tarihe, sakin bir şekilde, abartmadan ve küçümsemeden, "ne ise o" olarak da bakılabilir.
Geçen akşam kanallar arasında zıplarken, Tarih Atlası (TV Net) programına rast geldim. Erkam Tufan Aytav ile geçen ay Derin Tarih dergisini çıkaran Mustafa Armağan, Osmanlı ordusunun sefere gidişini konuşuyordu.
"Yüz bin kişinin yürüyerek bir yerden diğerine gidişini düşünebiliyor musun" dedi Armağan, "Bunun yemeği var, tuvaleti var..." Ve sonra başka bir konuya geçtiler.

Tuvalet önemli mesele
Keşke orada olsaydım da Armağan'a, "Sahi ya... Tuvalet işini nasıl hallediyorlardı" diye sorabilseydim. Sistematik olmasa da, Osmanlıyla ilgili epey kitap ve makale okumuştum ama tuvalet sorununa değinen bir metin hatırlamıyordum.
Mesela bir ara kafaya takmıştım: "Buz makinesi yokken buzu nereden buluyorlardı?" Sonra Topkapı Sarayı'nı anlatan bir kitapta Uludağ'dan kar getirip mahzenlerde sakladıklarını öğrenmiştim.
Tuvalet konusu da önemli. Çünkü 1) Kapalı bir alan, 2) Su ve sabun gerekli. Acaba bu şartları nasıl yerine getiriyorlardı?
Aklımda bu soruyla kütüphaneme bakarken, Hakan Yıldız'ın, Prut Seferi'nde (1711) ordunun organizasyon ve lojistiğini incelediği "Haydi Osmanlı Sefere!" başlıklı kitabıyla karşılaştım. (İş Bankası Yayınları)
Ve aradığımı buldum: Erzak, mühimmat, hastane, mescit, mutfak, hamam çadırları gibi, bir de hela çadırı varmış. Kitapta bu çadırın günümüze kalmış bir örneğinin fotoğrafı da bulunuyor.
Peki ya su? Hakan Yıldız, temizliğe ve hijyene dikkat edildiğini... Ordunun mutlaka nehir, göl, kuyu gibi su kaynaklarının bulunduğu yerlerin yakınında konakladığını anlatıyor.

Meşke var mısınız?
Osmanlı kültürü bir derya. İncelenecek, araştıracak nice konu var. Mesela müzik... Hemen soralım: Notanın olmadığı bir toplumda, müzik eserleri yeni kuşaklara nasıl aktarılırdı?
Bunu öğrenmeniz için Cem Behar'ın geleneksel Osmanlı-Türk müziğinde öğretim ve intikali incelediği, "Aşk Olmadan Meşk Olmaz" adlı kitabına bakmanız gerekiyor. (Yapı Kredi Yayınları)
Çoğu kişi bu tabiri kullanır ama anlamını bilmez. "Meşk", taklide ve tekrara dayanan bir öğretim metodu. Talebenin, müzik hocasının dizinin dibine oturup söylediği parçayı aynen tekrarlamasına dayanıyor.
Eğer öğrencide müzik aşkı yoksa, meşk gibi biraz sıkıcı bir sürece tahammül etmesi mümkün olmuyor. Yani meşk için aşk gerek.
Prof. Cem Behar aslında iktisat hocasıdır ama bence en büyük katkıyı geleneksel müzik alanında yapmıştır. Bu konuda sürüyle kitap yazdı. Sağdan soldan derleme yaparak değil, bizzat Osmanlı ve yabancı arşivlerde çalışarak, bazı belgeleri ilk kez gün ışığına çıkararak!
Not: Prof. Büşra Ersanlı, KCK davasından tutuklandığında... Osmanlı-Türk kültürüne milim katkısı olmamış bir kısım zevat, "Efendim, eski kocası Yahudi'ydi" dediler; Behar'ı kastederek... Tekrarlıyorum: Hayvan, hayvandır; İslamcısı, sosyalisti, liberali olmaz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA