Türk Sanayici ve İşadamları Derneği'nin (TÜSİAD) 42'nci Genel Kurulu, dün İstanbul'da Çırağan Oteli'nde yapıldı.
Ben iktisatçı değilim. Bu nedenle önce Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Erkut Yücaoğlu...
Ardından Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner... Ve son olarak Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın yaptığı konuşmalardaki zengin ekonomik içeriğe değinmeyeceğim.
Beni daha çok zihniyetler, ideolojiler, bakış açıları, siyasi görüşler ilgilendiriyor.
***
Örneğin kurula başkanlık yapan işadamı ve eski siyasetçi
Sedat Aloğlu'nun "
Yüce Önder" demesi... Ve o sırada arkasındaki devasa perdede
Atatürk'ün resminin ve bayrağın dalgalanması benim için ilginçti...
"
Sürekli karşılaştığımız bu manzaranın nesi ilginç" diyeceksiniz... Şöyle:
Sürekli olarak
küresel ekonomiden söz eden büyük sermaye sahiplerinin... Fikri manada günümüze hiçbir ekonomik mirası kalmamış Atatürk'ten, hâlâ büyük bir ciddiyetle "
Yüce Önder" diye söz etmesi ilginç değil mi?
"Alışkanlıkla öyle deniyor" diye düşünebilirsiniz ama değil... Mesela Erkut Yücaoğlu, geçen yılın iz bırakan üç olayını sıralarken... '
Van Depremi' ve '
Uludere Faciası'nın ardından... Fransa'daki '
Soykırımı İnkâr Yasası'nı da saymakla kalmadı...
1915 olaylarından bahsederken, '
Sözde Ermeni Soykırımı' demeyi, yani '
resmi devlet jargonunu' kullanmayı tercih etti.
***
Dernekler Kanunu'na göre zorunlu olmamasına rağmen... Atatürk ve şehitler için bir dakikalık saygı duruşunun ardından okunan
İstiklal Marşı'nı da yukarıda saydıklarıma eklerseniz...
Ülkemizdeki büyük sermayeyi temsil eden işadamlarının, ideolojik konularda, "
Türk milliyetçisi" ve "
siyaseten devletçi" bir daire içinde düşündüklerini anlarsınız.
***
Bu durumu gördüğünüzde, geçen yılki Anayasa "
gelgitini" daha iyi anlıyorsunuz. Hatırlarsanız, geçen mart ayında TÜSİAD
"Yeni Anayasa için temel ilkeleri" açıklanmıştı.
Bugün yargılanan
Kenan Evren cuntasının yaptığı
1982 Anayasası'nın
"değiştirilemez" maddelerine
dokunan öneri... Demokrat kamuoyunda büyük bir heyecan yaratmış...
Ancak birkaç gün sonra TÜSİAD yönetimi... "
Derneğin değil, iki profesörün önerisi; biz sadece finanse ettik" demek zorunda kalmış...
Bu çelişkili durum, demokratikleşmeye katkıda bulunmaya çalışan Ümit Boyner'in başkanlığına, zarif olmayan bir soru işareti koymuştu.
Dünkü genel kurulda durum net biçimde ortaya çıktı:
Müesses nizam bu seçkin dernekte tıkır tıkır çalışmakta... Başkanın çabaları ise çoğu zaman hoş bir vitrin oluşturmakta...
***
Son olarak oturuma başkanlık eden Sedat Aloğlu'nun
dileğine de değineyim...
Sedat Bey, 1959 ile 2010 arasında sürekli senatörlük yapan Amerikalı siyasetçi
Robert Carlyle Byrd'ı örnek vererek...
Ali Babacan kanalıyla
Başbakan Erdoğan'a mesaj gönderdi: "
Lütfen şu üç kere kısıtlamasını kaldırın."
Aloğlu bu "
dileğinin" üyelerin çoğunluğu tarafından paylaşıldığını söyledi ama... Kastının tam olarak ne olduğu anlaşılamadı: "
Başbakan, cumhurbaşkanlığına soyunmasın, başbakanlığa devam etsin" mi diyordu; yoksa başka bir şey mi?