Haberciliğin işlevinin, "kim, nerede, ne zaman, nasıl, neden" gibi sorulara cevaplar vererek, vatandaşları bilgilendirmek olduğunu söyler dururuz.
Bazı gazeteci arkadaşlar, "PKK komutanı Murat Karayılan ile yapılmış bir söyleşiyi yayınlamam" dediklerinde... Tam da yukarıdaki basit tanıma dayanarak karşı çıkmıştım.
Bu ülkenin vatandaşı olarak, PKK'lıların ne yapmaya çalıştığını, "kendi ağızlarından" duymak, benim hakkım değil mi?
"Aşırı güvenlikçi" bir yaklaşımla, her röportaja, her habere, "örgüt propagandası" demenin sonu yok... O zaman gazeteciliği bırakıp, Anadolu Ajansı'nın geçtiği haberlerle yetinmek gerekir.
Özetle Karayılan ile yapılmış, eli düzgün, örgütü kayırmayan bir söyleşinin yayınlanması gerekir.
***
Bunları yazıp denize atıyoruz. Bizim medyanın nesnel olmak gibi bir kaygısı yok. Haberleri genellikle
milliyetçi bir pakete koyarak tüketiciye sunmaktan vazgeçmiyorlar.
Örneğin "
Bir baba bunu nasıl yapar" türü başlıklarla verilen şu haber:
"
SB adındaki eski PKK'lı... KCK ana davasının sanıklarından
Adnan Bayram'ın, kızı
Leyla Bayram'ı, kendi eliyle getirip,
PKK'nın
Matina kampına teslim ettiğini açıkladı... Tanık
SB, sanık Bayram'ın içinde bulunduğu
KCK Mahalle Komitesi'nin çok sayıda genci de dağa gönderdiğini dile getirdi."
Bir babanın, askerden kaçan oğlunu kulağından tutup karakola teslim etmesine nasıl şaşmıyorsak...
Kürt ulusalcıların da bir benzerini yapmasına şaşmamak gerekir.
Üstelik sanık, mahallenin KCK sorumlusuymuş... Başkalarının oğlunu, kızını dağa gönderen adam, kendi kızını göndermezse, inandırıcılığını yitirir.
Milliyetçi hareketler, böyle "
özveri" örnekleriyle doludur. Zaten kimi insanlarda bu tip bir duygu hali olmasa, o milliyetçi hareket daha başlamadan biter.
Yeri gelmişken: Arkadaşlar, şu "
sözde" lafını kullanmanız şart mı? Adamın bir sözüyle bilmem kaç militan ölüme gidiyorsa, ona artık "
PKK'nın sözde komutanı" diyemezsiniz.
MİT'in bu adamlarla müzakere masasına oturduğunu biliyor muyuz? Evet, biliyoruz. O zaman "
sözde" sıfatı neyin nesi oluyor? Saçmalığın daniskası!