Bildiğiniz gibi kanunlar, çocukların içkili mekânlara götürülmesine izin vermiyor. Bunun çocuğun beden ve ruh sağlığıyla ilgili yönleri var elbette...
Öte yandan hukukçular, kanundaki, "bar, pavyon, meyhane gibi..." ibaresini tartışıyorlar. Bazılarına göre herhangi bir içkili lokantaya değil, yukarıda sayılanlara götürülmemesi gerekiyor çocuğun... Diğerler bazı yorumcular ise onların birer örnek olduğu, kanunun tüm içkili yerleri kapsadığı görüşünde.
Öyle ya da böyle, içkili mekânda çocuk bulunmasının pek tartışılmayan bir başka boyutu var: Diğer müşteriler...
İnsanlar içkili bir mekâna basitçe karınlarını doyurmak için değil, hoşça vakit geçirmek için gider. Özellikle de akşamları...
Çevrede çocukların olması ise eğlenceyi bir anda yok ediyor. Hele bir de masaların arasında koşuşturuyor, bağırıyor, ağlayıp zırlıyorlarsa...
Geçen yazların birinde Bodrum'daki Divan Palmira'ya gitmiştik. Güneş batmış. Tatlı bir Türkbükü akşamı...
Oturduk. Bir şeyler söyledik. Derken arka masaya, birer çocukları olan iki dost aile gelmez mi! Yukarıda sözünü ettiğim bağışlar, çağırışlar, koşuşturmalar başladı...
Herkes kendi çocuğunu dünyanın en şeker yaratığı olarak gördüğü için, çevredekilere rahatsızlık veriyor olmalarını akıllarına dahi getirmiyorlar.
Bu gerçeği fark ettiklerinde ise iş işten geçiyor. Çünkü veletler çoktan gemi azıya almış oluyor.
Kontrol edilmeleri imkânsızlaşıyor.
Garsona, "Burası çocuk bahçesine dönmüş" dedim. "Sormayın, öyle... Siz bir de hafta sonları görün" dedi yakınarak.
"Peki niye izin veriyorsunuz" dercesine yüzüne baktım. "Engelleyemiyoruz. Aileler baskı yapıyor" dedi.
Sadece çocukları değil, eğlenmek isteyen müşterileri de düşünmek gerek!