Dün Başbakan Erdoğan'ın "3 çocuk yapın" çağrısına ve bunun Prof. Şerif Mardin tarafından nasıl yanlış değerlendirildiğine değinmiştim.
Herkesin bildiği gibi Başbakan Erdoğan dindar bir insan. Hatta daha da ötesi var: Siyasette "İslamcı" gelenekten geliyor.
Ancak bu kişinin her söylediğini dine bağlamak, ne yapıyorsa, din adına yaptığını iddia etmek ciddi bir hatadır. O insanın aklını, fikrini, mantığını hiçe saymaktır.
Benim Boğaziçi'nden hocam olan Prof. Mardin, tuhaf bir biçimde tam da bu yanlışa düştü işte...
Başbakan Erdoğan, toplumun geleceğini düşünerek, yani "milliyetçi" bir söylemin içinden o çağrıyı yapıyor.
***
Aslında Başbakan'ın çağrısı kendi buluşu değil.
Avrupa devletleri de, iki ve daha fazla çocuğun reklamını yaparak nüfuslarını artırmaya çalışıyorlar.
Münih'te yaşayan elektronik mühendisi okurumuz
Oğuzhan Ünlü, olayın Almanya boyutunu şöyle anlatmış mesajında:
"Almanya evlenmeyi ve çocuk sahibi olmayı maddi olarak teşvik etmekte. Evlenen çiftlerin gelir vergisi, bekârlara göre hiç de azımsanmayacak şekilde düşürülmektedir.
"Evlenen çiftlerin çocuk sahibi olması için de birçok teşvik var. Örneğin ilk çocuk için ayda
100 euro ödeme yapılıyorsa, ikinci çocuk için bu miktar
150 euro'ya çıkıyor."
Okurumuzun ayrıca dikkat çektiği gibi, Başbakan
Erdoğan çağrısını bir devlet uygulaması haline getirmemesine rağmen kıyasıya eleştiriliyor. Almanya ise çocuk teşvikini bir devlet politikası olarak uyguluyor.
***
Peki buradaki olay sadece nüfus yapısı mı? Gençlik-yaşlılık meselesi mi? Elbette değil. Bugün Almanya,
Avrupa Birliği'ni sadece ekonomisiyle değil, nüfusuyla da yönlendiriyor.
Almanya'nın, Türkiye'yi AB'ye almak istememesinin ardında sadece
"serbest dolaşım" korkusu yok. (Hep öne sürülen
"din faktörü" ise "görünüşte" önemli.)
İngiltere,
İtalya,
İspanya,
İsveç gibi ülkelerle işbirliği yapacak
"ABD yanlısı" bir Türkiye'nin,
70 küsur milyon nüfusuyla AB kararlarındaki
Almanya-Fransa hegemonyasını bozmasından korkuyor.
Soralım: Başkaları bu hesapları yapıyor da... Türkiye'yi yönetenler yapmıyor mu sanıyorsunuz?
"Halk diliyle ifade edilmiş" bu çağrıların ardında, geleceği düşünen, rasyonel bir devlet politikası var.
***
Tesadüfe bakın ki tam bu sırada
Türkiye İstatistik Kurumu yeni doğum verilerini açıkladı.
Nüfus uzmanlarının,
1980'lerde yaptığı tahminler doğru çıkıyor. Nüfus artış hızı düşüyor. (Biz taa o zamanlar okumuştuk bunları.)
2009'da bin kişide
17.4 olan doğumlar,
2010'de
17.0'ye inmiş. (
2001'de ise
23.7'ymiş! Ne kadar hızlı düştüğünü görüyor musunuz?)
Türkiye'nin geleceğini düşünenlerin... Yani,
"Ben öldükten sonra da toplum varlığını sağlam bir şekilde sürdürsün" diyen herkesin, bu verilerden kaygı duyması gerekiyor.
***
Dünkü yazıyı "Olayda bir de
dillendirilmeyen etnik boyut var;
Kürtlerin nüfusu,
Türklerden daha hızlı artıyor, bu da Türk milletçilerini rahatsız ediyor" diye bitirmiştim.
(
"Irkçı" diye damgalanmaktan korkuyorlar sanırım. Halbuki nesnel bir gerçek bu.)
TÜİK'in verilerine göre, nüfusu en hızlı artan bölge, binde
27.3 ile
Güneydoğu... En yavaş ise binde
11.4 olan
Batı Marmara...
Yani
siyaset sosyolojisi açısından bakarsak, Kürt ulusalcılarının tabanı, Türk ulusalcılarınınkinden çok daha hızlı genişliyor.
Cumhuriyet'in
10'uncu yılında
15 milyon olmayı bildiler ama geçmişte yaşadıkları için
100'üncü yılı umursadıkları yok!