Bizi "yeni" olana aşina kılan, sadece "modern" ve "çağdaş" eserler mi?
Elbette değil.
Eskiyi bilmek de, yeni değerler yaratmada, insanı ileriye doğru sıçratabilir. Mesela kimi? İşte örneği:
Geçen gün aldığım bir e-posta beni çok sevindirdi: 19 Ekim Çarşamba günü İBB Taksim Sanat Galerisi'nde "yerli ve evrensel" sloganıyla bir Malik Aksel Sergisi açılıyor.
Onu size biraz olsun tanıtmaya çalışayım: Ressam, yazar, eğitimci ve koleksiyoncu Malik Aksel bundan 110 yıl önce Selanik yakınlarında doğuyor.
İstanbul'da öğretmen oluyor. Almanya'da sanat eğitimi alıyor. Dönüşünde okullarda resim dersleri veriyor. Sergilere katılıyor. Dergilerde sanat üzerine yazıyor.
Bir yandan da koleksiyon yapıyor. Halk resimleri ve dini resimler topluyor. 15 Şubat 1987'de İstanbul'da vefat ediyor.
***
Böyle kuru bir anlatımla elbette Aksel'in önemini anlamak mümkün değil. Aslında araştırmacı yazar
Beşir Ayvazoğlu olmasa, hani neredeyse unutulup gidecekti Malik Bey...
Beşir Ayvazoğlu bir süre önce Aksel'in o değerli kitaplarını özenli bir derlemeyle yayına hazırlayarak, kültür hayatımıza şahane bir katkıda bulundu.
Malik Aksel'in,
"Sanat Hayatı: Resim Sergisinde 30 Gün",
"Türklerde Dini Resimler",
"Anadolu Halk Resimleri" ve
"İstanbul'un Ortası" adlı kitaplarını, kılı kırk yaran notlarla okura ulaştırdı. (Kapı Yayınları)
***
Malik Bey'in kitapları birer kültür deryası... Keskin gözlemlerini tatlı esprilerle zenginleştiriyor. Bazı yazılarını kahkaha atmadan okumak mümkün değil.
Mesela 19'uncu yüzyıl İstanbul terbiyesini ve bunun dile yansımasını anlatırken, insanların
kibar ve
edepli olma kaygısıyla düştükleri gülünç durumlara da değiniyor:
"Sultan Hamid'in meşhur Sikkezenbaşısı (para kalıpları yapan) yüksek rütbeli hattat, Tuğrakeş Fettah Efendi, Ali Paşa'nın ziyaretine geldiği zaman, harem ağası kapıyı açar, sikkezenbaşıyı divanhaneye alır, sonra da paşaya haber verir: 'Paşa Hazretleri, ziyaretinize sikkezenbaşı geldi' diyeceğine, aklınca nezaket olsun diye, 'Sünnetçibaşı ziyaretinize geldi' der." (İstanbul'un Ortası, s. 99)
***
Devamı var: Ayvazoğlu editörlük yapmakla kalmadı...
"Malik Aksel: Evimizin Ressamı" adlı bir de esaslı biyografi yazdı. Aksel'in hayatını anlattığı kitabı, fotoğraflar, çizimler, karikatürler, kupürler ve sanatçının çalışmalarıyla bezedi.
Yine bitmedi: Ayvazoğlu, Malik Bey'in,
Bursa'da yaşayan, "kitap tutkunu" büyük oğlu
Murat Aksel ile temas kurdu.
Böylece (tekrarlayalım)
19 Ekim Çarşamba akşamı saat
18.30'da merakla gezeceğimiz sergi oluştu: Sergide sadece Malik Bey'in çalışmalarını değil, onun yıllarca topladığı halk sanatı örneklerini de göreceğiz. (Küratör:
Lütfi Şen.)
***
Yeniye ulaşmanın tek şartı modernden geçmek değildir, dedik ya... İşte bununla ilgili bir anekdot daha:
Prof.
Hüsamettin Koçan'a, laf arasında,
"Malik Aksel..." demiştim de... İki kutu 'energy-drink' yuvarlamışçasına hareketlenen Hoca, gözleri parlayarak, uzun uzun Aksel'in önemini anlatmıştı.
Meğer Koçan'ın, Malik Bey hakkında,
1993'te yayınlanan,
"Değişimden Yana Bir Gelenekçi Ressam" adlı makalesi de varmış.
Yani işin uzmanı Malik Bey'in önemini biliyor, ancak o değer bizlere zor ulaşıyor.
İmkânı olan 2 Kasım'a kadar açık kalacak olan bu sergiyi kaçırmasın.
Osmanlıyla barışık kaç
"Cumhuriyet sanatçısı" gördük ki şunun şurasında?