Son günleri PKK komutanlarından Murat Karayılan'ın yakalanıp yakalanmadığını anlamaya çalışarak geçirdik.
Ben olayı ilk duyduğumda şaşırmıştım.
Çünkü Karayılan'ı yakaladıklarını söyleyen kişi, "yeteri kadar üst düzeyde" bir İranlı değildi. (Tabii sadece bize ulaşan "haberlere göre" konuşuyorum.) Bu durum şu anlama geliyordu: "Yakaladık" haberi her an geri çekilebilir ve böylece olay muğlak hale getirilirken, "yanlış" açıklamanın kabahati de o alt düzey şahsa yüklenirdi.
Karayılan'ın yakalandığı varsayımından hareket edersek... Böylece İran, hem Ankara'nın, hem de PKK'nın nasıl bir tavır alacağına bakmış olurdu.
Murat Karayılan'ın "yakalanması"... İster gerçek olsun, isterse uydurma... Neticede kanlı Ortadoğu denkleminin bir parçasıdır.
***
İşin içinde İran varsa... Bugünlerde dikkat edilmesi gereken
Suriye ile bağlantısıdır.
Biliyorsunuz Suriye Devlet Başkanı
Beşar Esad'ın koltuğu sallanmakta... İktidarını korumak için kendi halkının üzerine bomba yağdırıyor Esad...
Ancak şiddet çözüm olmayabilir. Çünkü Esad, nüfusun yuvarlak hesap
yüzde 15'ini oluşturan bir azılığa dayanarak ülkeyi yönetmekte.
Alevilerin güçlü olduğu bu azınlık, rengini Şiilikten alıyor.
İran'ın Ortadoğu'daki güç oyunu esas olarak mezhep üzerinden yürüyor ve bunun sonucu olarak Şii eğilimlerin olduğu hemen her yerde İran'ı görüyoruz.
***
Arap halklarının demokrasi talebi Suriye'ye ulaşınca, bizlerin karşısına sempatik yüzüyle çıkan Beşar Esad bir anda dişlerini gösteriverdi.
Binlerce Suriyeli, Türkiye'ye sığınırken,
Ankara da,
ABD ve
Avrupa'dan da destekler alarak Esad'ı uyarma hamlesine girişti.
Esad'ın, Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu'nu ne kadar dinleyeceği, Cumhurbaşkanı
Abdullah Gül'ün mektubunu ne kadar önemsediği ayrı bir tartışma konusu...
Batı'dan gelen, "
Bizim yerimize Suriye'ye, Türkiye'nin müdahale etmesi ne iyi olurdu" mesajlarından korkar mı dersiniz?
Yani Esad'ın tavrı değişir mi? Halkını bombalamaktan vazgeçip reformlara girişir mi? Bu soruların cevabını önümüzdeki günlerde alacağız.
***
İran açısından ise durum net:
Suriye zor durumda!
Kim bilir, belki de Suriye'de bir iktidar değişikliği olacak ve Şii-Alevi azınlık gidecek, onun yerine nüfusun
yüzde 75'ini oluşturan Sünnilerin hâkim olduğu bir düzen kurulacak.
ABD'nin askerlerini
Irak'tan çekmesiyle, Ortadoğu'daki etkinliğini daha da artırmayı düşünen İran yönetimi, Suriye'de bir rejim değişikliği olmasını elbette istemez.
İsrail ve
Filistin'e ilişkin oyunlarını yürütürken, İran'ın kullandığı en önemli dayanak Suriye...
***
İşte bu yüzden Suriye'de işler sarpa sarınca İran, hemen
PKK'ya saldırdı. Niye?
İran'daki Kürtlere yönelik olarak mücadele eden
PJAK yüzünden mi? Hayır, çünkü PJAK uzun süredir İran'ı rahatsız etmiyordu.
İran'ın amacı Esad'ın yardımına koşmaktı.
Sürekli olarak Esad'ın baskısına maruz kalan
Suriye Kürtlerinin önemli bir desteğini kırmakla kalmıyor, aynı zamanda İran'dan Suriye'ye bir geçit açıyordu.
***
İşte bu bağlamda Karayılan'ın yakalanması, PKK'daki mezhep dengesini
Tahran lehine bozarken, Suriye'ye "
kendine gel" diyen Türkiye'ye karşı da İran önemli bir koz elde etmiş olacaktı.
Ben "
İran, Karayılan'ı yakaladı" söylentisini duyduğumdan beri bu işe sevinenlere (örneğin AB Bakanı
Egemen Bağış) şaşıyorum.
Ankara açısından... Öcalan'a yakın duran Karayılan'ın, Kandil'de mi durması daha iyi... Yoksa İran gizli servisinin elinde olup, meydanı Öcalan'a diklenenlere bırakması mı?
Bir daha düşünün...