Türkiye, ortalama vatandaşın sandığından çok daha güçlü bir biçimde dünyaya eklemlenmiş durumda.
Örneğin "Şike-Teşvik Primi Operasyonu"... Bu operasyonun kendini temizlemeye çalışan Türkiye'yle ilgili olduğunu söyledik.
Askerlerin, emniyetçilerin, belediyelerin, vakıfların, şirketlerin hizaya sokulduğu bir dönemde, elbette futbol da yasalara tabi olacaktı.
Peki, bu olay sadece ülkenin iç meselesi mi? Yurtdışı bağlantısı, UEFA ve FIFA'dan mı ibaret? Elbette değil... Basit ama önemli bir örnek vereyim: Bizdeki "İddaa" benzeri bahis organizasyonları birçok ülkede var.
Devletin gözetimi altında yapılan bahislerde dönen devasa paranın kayda değer bir bölümü futbol sektörüne aktarılıyor.
Bahislerde 183 farklı lig ve kupadan maçlar yer alıyor: Diyelim ki bir maç Türkiye Süper Ligi'ndense, bir diğeri Polonya Kupası'ndan olabiliyor.
O halde bütün ülkelerde futbolun aynı yasa, kural ve ilkelere bağlı olarak oynanması gerekiyor ki insanlar gönül rahatlığıyla bahse katılsın.
Buna karşılık "şike ve teşvik primi" gibi sahtekârlıklar, rekabetin olağan akışını bozuyor.
Bahisçilerin hevesini kırıyor. İnsanlara kandırılmışlık duygusu hâkim oluyor.
Halbuki Türk bahisçinin Polonya futbol sektörüne, Polonyalı bahisçinin de bizimkine güvenmesi gerek.
Dolap çevrildiğini bilseniz, Milli Piyango bileti alır mısınız? Süper Loto oynar mısınız?
Özetle "Temiz Futbol" sadece bir "yerel ahlak" meselesi değil. İşin mali boyutları var; hem de uluslararası ölçekte!