Siyasetçiler bazen bilerek, bazen bilmeden insanları kendilerine düşman ediyor.
Mesele sadece kırıcı bir laf sonucu yitirilen oylar değil. O sözler, siyasetçinin topluma yaptığı önemli katkıların algılanmasını engelliyor.
Dün burada Turgut Özal'ın öneminin ne kadar geç kavrandığını anlatmaya çalışmıştım.
Bu konuda okurumuz Bekir Sargın'ın verdiği örnek duygusal algı perdesinin nasıl çalıştığını gösteriyor. Okuyalım:
***
"Ben de tıpkı
Bülent Arınç gibi Özal'ın kıymetini sonradan anlayanlardanım...
1984 yerel seçimlerinde
Malatya'da konuşmayı provoke etmeye gelmiş mavi gömlekli SHP'lileri (
okurumuz herhalde SODEP'lileri kastediyor) polis kovalayınca, arkalarından (maviye atıfla)
'Yunanlılar kaçıyor' dediği için... 9-10 yıl düşmanlık yaptım gazetede okuduğum bu söz yüzünden. Özal'ı sevmeyi erteledim, o bir şey değil, düşmanı oldum! Halbuki dese ne olur? Cahillikti. Yapılan şeyleri görmemezlikten gelmekti. En çok
Almancı akrabalarımın değişimi şak diye fark edip koyu Özalcı olmalarına gıcık oluyordum. Ruhundan özür diliyorum şimdi. Her aklıma gelişinde Fatiha okuyorum..."
***
Bence Başbakan
Erdoğan'ın da bu konuya önem vermesi gerek. Mesele oy kazanmak ya da kaybetmek değil...
İçki içenler hakkında
"Tıksırıncıya kadar içiyorlar" ya da malum heykel hakkında
"Ucube" demesi bazı kesimlerde öyle önyargılar oluşturuyor ki Erdoğan ve arkadaşlarının yaptığı büyük atılımları göremiyorlar.
Evet, duygusallık!
Ama gerçek bu...