Perşembe günü İstanbul Taksim'deki The Marmara Oteli'nde Arı Hareketi'nin bir toplantısı vardı.
Toplantının amacı Ergenekon ve Balyoz davalarının Türk siyasetine ve toplumuna yaptığı etkiydi.
Tartışma 50 kişiyle sınırlanmıştı. Toplantının baş konuşmacısı İngiliz gazeteci Gareth Jenkins idi. Baş yorumcu ise Yeditepe Üniversitesi'nden, Taraf yazarı Emre Uslu...
Diğer davetliler de soru sorarak ya da kısa yorumlar yaparak toplantıya katkıda bulunacaklardı.
Arı Hareketi'nin bu toplantısını Alman Friedrich Naumann Vakfı destekliyordu.
***
Biraz tuhaf bir toplantıydı bu...
20 yıldır Türkiye'de yaşayan Gareth Jenkins, son dönemde enerjisinin çoğunu Ergenekon Davası'nın
uydurmaca olduğunu ispatlamak üzere harcayan bir gazeteci...
Bu konuda, "
Türkiye'nin Ergenekon Soruşturması: Gerçekle Fantezi Arasında" başlıklı bir raporu var.
Raporun özünü, Ergenekon savcılarının hazırladığı iddianamelerde yer alan çeşitli delilleri çürütme çabası oluşturuyor.
Ancak Jenkins, bu ilginç konuyu merak edip araştıran bir gazeteci olmanın ötesinde bir
tutuma sahip.
Çeşitli
Batı ülkelerine seyahatler yaparak, dış politikayı etkileyebilecek siyasetçi, bürokrat, akademisyen, gazeteci ve düşünce kuruluşu temsilcileriyle bir araya geliyor...
Ve o toplantılarda, "Ergenekon Davası fasa fisodur" diye özetlenecek mesajını yaymaya çalışıyor.
Aslında
Ural Aküzüm başkanlığındaki Arı Hareketi, geçen mart ayındaki toplantıda da Jenkins'in konuşmasını sağlamıştı.
(
Not: Kasım ayında,
ABD'deki
Arı Vakfı'nın,
Washington'da düzenlediği "Ergenekon" konulu toplantının baş konuşmacısı yine Jenkins idi!
Arılar, Jenkins'i pek seviyor.)
Dokuz ay sonra tekrarlanan davetin nedeni ise geçenlerde başlayan
Balyoz Davası idi.
Ve tahmin edeceğiniz gibi Jenkins, bu davanın da bir uydurma olduğunu iddia ediyordu.
***
Benim gördüğüm kadarıyla Jenkins "basit" bir şey yapıyor:
1) Önce delillerdeki bazı çelişkilere dikkat çekiyor...
2) Ardından da, "Bu çelişkiler varsa, dava hayalidir" diyor.
Örneğin: "Nasıl olur da,
Mart 2003 tarihli bir planda,
2005'te açılacak olan bir işletmenin adı geçer?"
Toplantıda Emre Uslu, bunun bir çelişki olmadığını, o tip planların, arşive kaldırılmadan önce, sürekli olarak
güncellendiğini anlattı.
Ancak Jenkins ise hiçbir açık kapı bırakmadan, tezini darmadağın edecek teknik cevap ve eleştirileri, toptan reddetti.
(
Not: Şaşırmadık elbette. Çünkü Jenkins'in, Ergenekon dostluğuna
angaje olduğu biliniyor. İşi "
sivil dikta geliyor" uçukluğuna kadar vardırdı ki bu tip iddiaların kaynağı da belli...)
Tabii askerlerin verdiği bilgilere... Pardon, kendi araştırmasına, böylesine güvenebilir ama "
topraktan fışkıran" silahlardan söz etmemesi
gülünç bile değildi.
***
Toplantında başka gariplikler de vardı.
Örneğin
Emre Uslu ve
Önder Aytaç gibi Ergenekon'u ciddiye alanlar davetlilerin sayısı
beş kişiyi geçmiyordu.
Salonun kalanı ("yaşlı başlı adamlar darbe mi yaparmış" türü) en sıradan Ergenekon savunularını dile getiren davetlilerle doluydu. Birkaç da yabancı gazeteci...
En tuhaf görüntü ise, Friedrich Naumann Vakfı Türkiye Daimi Temsilcisi
Jörg Dehnert'in, kafasını, "Herkes görüyor değil mi" dercesine sallayıp, "Ja! Ja!" diye mırıldanarak, Jenkins'e hak verdiğini ilan etmesiydi.
Tartışmada laf, davaların "boru tipi" kanıtı olan silah ve patlayıcılara geldiğinde, Dehnert'in alelacele söz alarak, bizlere "hukuk devleti ilkelerini" öğretmeye kalkışması da görülmeye değerdi.
Duyduklarım tahammül sınırımı aştığı için, öğleden sonraki toplantıya katılmadım.