Orhan Miroğlu hayatı boyunca Kürtlerin haklarını savunmuş bir aydın.
Özellikle Türklerin okuması gereken bir Kürt aydını...
Niye Türklerin? Bir örnekle açıklamaya çalışayım:
Tartışmaları takip etmişsinizdir...
Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Hint kökenli Trinidad'lı yazar V.S. Naipaul, "onur konuğu" olarak Avrupa Yazarlar Parlamentosu'na katılmak üzere Türkiye'ye davet edilmişti.
Bunun üzerine Hilmi Yavuz, "Sir" unvanlı Naipaul'un Müslümanlar hakkında ettiği hakaretamiz sözleri gündeme getirdi.
Bu muydu onur konuğu yapılan kişi? Onunla mı aynı masaya oturulacaktı?
***
Naipaul tartışması devam ederken, başka bir açıdan da olsa, en ilginç yazılardan birini Orhan Miroğlu kaleme aldı.
Bazı "Türk" yazarların, Kürtler hakkındaki "
ayıplı" sözlerini gündeme getirdi.
Naipaul'un kibirli, aşağılayıcı, acıtıcı diline karşı gösterilen tepkinin, benzeri bir söylem Kürtlere karşı kullanıldığında, görmezden gelindiğine değindi.
Eğer Naipaul, Müslümanlara karşı
Oryantalist bir tavır içindeyse... Birçok Türk yazar da, Kürtler söz konusu olduğunda düpedüz birer Oryantalist idi!
İşte verdiği örneklerden bazıları:
***
* "
Namık Kemal'in
Cezmi adlı romanında Kürtler, '
mezhebi, meşrebi olmayan bir halk' olarak anlatılıyor."
* "
Mükerrem Kamil Su'nun romanı
Sevgim ve Izdırabım'da, romanın kahramanı
Ağrı Dağı'ndaki isyancılara bomba yağdırmaya gider ve uçağı düşer... Bir Kürt kızı onu kurtarır.
Bundan sonrası köle-efendi ilişkisidir."
* "
Refik Halit Karay'ın
Yezidin Kızı romanında anlatılan Yezidi kızın medeni davranışlarına yazarın duyduğu hayret, ancak oryantalizmle açıklanabilir."
* "
Kerime Nadir'in
Dehşet Gecesi Kürtlerin fiziksel özelliklerine duyulan korkuların ifadeleriyle doludur ve ayıp bir romandır..."
* "
Tarık Buğra'nın,
Erol Toy'un ve
Kemal Tahir'in romanlarında anlatılan ve genel olarak 'Türk olmayanlar' diyebileceğimiz kimseler, sanki kötülük yapmak için dünyaya gelmiş gibidirler. Birini öldürmeyince ya da taze insan kanı görmeyince erkekliği bile uyanmayan kişilerdir bunlar..." (Taraf, 25 Kasım)
***
Bir dönemin ünlü yazarı
Esat Mahmut Karakurt ise
Akşam gazetesinin
1 Eylül 1930 tarihli nüshasında Kürtler hakkında şunları yazmıştır:
"Bunlara aşağı yukarı
vahşi denebilir. Hayatlarında hiçbir şeyin farkına varmamışlardır. (...) Bir
ayı yavrusu nasıl yaşarsa o da öyle yaşar. (...) Hayatlarında acımanın manasını öğrenememişlerdir.
Hunhar, atılgan, vahşi ve yırtıcıdırlar.
Çok alçaktırlar. Yakaladıkları zaman sizi bir kurşunla öldürmezler. Gözlerinizi oyarlar, burnunuzu keserler, tırnaklarınızı sökerler ve öyle öldürürler! Kadınları da öyleymiş."
***
Hakikaten de Türklerin kendi 'Doğuculuğu' var! Mesela ben Refik Halit'i çok severim ama olayın bu yönü dikkatimi çekmemişti.
Okumuşum, geçmişim. Küçümsenen Kürtler değil, Refik Halit'in o tadına doyum olmaz dili kalmış aklımda.
Sadece Türkler mi? Hayır! Milliyetçiliklerini bıçak gibi keskinleştirmiş Kürtler de nasibini alıyor Miroğlu'nun sözlerinden...
Çünkü milliyetçiliğe saplananlar, yaptıkları kötülüğün farkına varmıyor. Kibirlerini doğal bir hak gibi yaşıyorlar.
Birilerinin uyarması gerekiyor onları.
Vay sen misin uyaran!
Mesela bazı
PKK'lılar ölümle tehdit ediyor Miroğlu'nu. Bu kafayla giderse "mortoğlu" olacağını söylüyorlar.
Özetle "
Türkleri eleştirebilirsin, bizi ise sadece övebilirsin" demekteler.
Böyle bir zihniyetin Kürtleri özgürleştireceğine ihtimal vermem.