Dün sabah mesajlara bakarken garip bir haberle ve ondan da garip yorumlarla karşılaştım:
Neymiş, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tanesi 110 bin euro (yaklaşık 220 bin lira) olan özel yapım saatlerden almış.
Sonra da yorumlar: Vay efendim "bu fakir milletin" Cumhurbaşkanı nasıl böyle bir şey yapabilirmiş. Bal tutan parmak mı yalıyormuş, falan filan.
Sabahın köründe tepem attı!
Türkiye'de olup bitenleri biraz takip eden bir kişi, Cumhurbaşkanı Gül'ün böyle pahalı bir saat almayacağını bilir. (Zaten o da haberi hemen yalanladı.)
Nasıl bilir?
Bir kere kılık kıyafetine, bugüne kadarki haline tavrına bakar.
Evet, bazı insanlar lükse meraklıdır. Kişinin özel zevkleri vardır: Biri saate meraklıdır, bir başkası ayakkabıya...
Ama Gül'ün o tipte bir insan olmadığı apaçık ortada.
Kalkıp da kendine ya da hediye olarak ev fiyatına saat alacak bir insan değil.
* * *
Gelelim rakibi küçümseme konusuna:
Abdullah Gül yılların siyasetçisi. Bu halkın eğilimlerini, değerlerini gayet iyi biliyor.
110 bin euro'ya saat alan bir Cumhurbaşkanının hoş görülmeyeceğini, ağır biçimde eleştirileceğini herkesten iyi bilir.
Canı çekse de o saati almaz.
Mesela Kemal Kılıçdaroğlu da CHP Başkanı olduğu sürece havuzlu villada oturmaz.
Bunu anlamak için gözle görmek gerekmez.
Oturduğun yerden bilirsin, Gül'ün ya da Kılıçdaroğlu'nun bunları yapmayacağını.
Rakibi küçümsemek, rakibin zayıflığına değil, küçümseyenin ahmaklığına işarettir.
Not: Kemal Kılıçdaroğlu dedik de aklıma geldi. Yazmadan geçmeyeyim: "Bu kafayla giderse, Kılıçdaroğlu hiçbir şeyi çözemez" diyen CHP eğilimli yorumcular var.
Çözdürürler arkadaşlar, çözdürürler!
Eğer CHP'nin bürokratik elitin siyasetteki uzantısı olduğu analizi doğruysa... Kemal Bey'in dediklerinin fazla önemi yok. Değil mi ki malum kasetle boşaltılan koltuğa oturmayı kabul etti; denileni yapacaktır.