Eğer bedelli askerlik kararı çıkarsa, gerçekten önemli bir olayla karşı karşıya kalacağız:
Türkiye'de ilk kez "sadece internet aracılığıyla" yürütülen bir kampanya ile "siyasi sonuç" alınacak.
Bildiğiniz gibi "bedelli" talep edenlerin bir lideri, bir sözcüsü, bir derneği, formel bir yayını yok.
Tek yaptıkları, bedelli askerlik yasasına ilişkin taleplerini, dört bir yana elektronik postayla iletmek.
İnternete girip de, bedellicilerden mesaj almamış kimse yoktur herhalde.
Bu grup, önceleri sadece taleplerini dile getiriyordu. Son zamanlarda bunu niye istediklerini de yazıyorlar. İşte iki örnek:
"35 yaşındayım. İki çocuğum var. Hangi akıl mantık 35 yaşındaki vatandaşı zorunlu askere alıp onu orduda barındırmakta vatan korumasını bekler? Hem milyonlar mağdur edilmekte, hem de bu kriz ortamında vatandaşın ödediği vergiler israf edilmekte."
"Hükümetin, bir yandan kriz var diye, memura, emekliye az zam yapıp, sonra da Silahlı Kuvvetler'i memnun etmek adına kaynakları çarçur etme lüksü yoktur."
***
"Bedelli" isteyenler tezlerini iki temel noktada toparlıyor:
1) Artık bu yaştan sonra yurt korumasında bir işe yaramayacakları...
2) Askere alınmalarının kaynak israfı olması...
Bence askeriye,
birinci şıkkı hiç önemsemez. Çünkü 35 yaşını aşanlar; yerleri süpürmek, orduevinde garsonluk yapmak, makam aracı kullanmak gibi işlere koşulabilirler.
Balyoz sanığı
Çetin Doğan'ın bir zamanlar emir eri olduğunu iddia eden kişi, medyaya gönderdiği mektupta ne yazıyordu?
Hatırlayalım:
Bir general arkadaşı, Çetin Doğan'a...
"Almanya ve
Fransa'nın, asker sayısı
250 bin kadar... Bizdeyse
800 bine ulaşan, lüzumsuz bir kalabalık var... Orduevleri ve sosyal tesislerde çalışan asker sayısı
60 bini geçti ki bu orta halli bir ülkenin ordusu kadar...
Niye tüm kentlerde asker bulunduruyoruz; ne gereği var? Profesyonel orduya geçmemiz şart" diyor.
Ve Doğan'dan şu cevabı alıyor:
"Olmaz öyle şey! Her erkeğin bu tezgâhtan geçerek bizi tanıması lazım. İlçelere kadar askerin yayılması da, iç tehditlere karşı, halkı kontrol etme stratejimizin gereğidir."
***
Bu konuşma gerçek mi?
Bilmiyorum. Ama temel fikir doğru:
Silahlı Kuvvetler ülke kaynaklarını güvenlikle ilgili olmayan bazı görevlerle israf ediyor.
Ancak generaller, para kendi ceplerinden çıkmadığı için, tipik bir bürokrat zihniyetiyle meseleyi dert etmiyor.
Buradan çıkan sonuç şudur:
Kaynak israfını askeriye değil, ancak hükümet önemser.
Oradan da, bedellicileri aşan,
"asıl meseleye" geliriz:
"Mecburi askerlik" artık son bulmalı. Türkiye profesyonel orduya geçmeli.
Asker bir güvenlik elemanıdır, hizmet elemanı değil!