Geçenlerde Türkiye'ye gelen Nobelli Alman yazar Günter Grass şöyle diyordu:
"1945'te 17 yaşındayken Nazi ideolojisinin etkisi altındaydım. Olanları inkâr ettim. Sonra ölüm kamplarından gelen resimleri görmeye başladım. Cesetler dağ gibi yığılmıştı. Yine de 'Benim Almanya'm böyle bir şey yapmış olamaz' dedim. Her şeyin bir propaganda olduğuna inanmak istedim. Zamanla, bunun gerçek bir vahşet olduğunu kabul etmek zorunda kaldım. Bu konularla yüzleşmek çok zor oldu. Ama oldu! Peki, Türkiye geçmişin yüküyle ne zaman yüzleşecek?"
Türkiye'yi ve Türkleri seven bir yazar olan Günter Grass, burada 1915 Ermeni kıyımına atıf yapıyor.
Geçmişle yüzleşmeden, o ağır yükten kurtulamayacağımızı belirtiyor. "Aksi halde özgürleşemezsiniz" diyor.
***
Peki, biz bu yükten kurtulmak istiyor muyuz? Sanmam!
Türkiye'deki
okumuş orta sınıf yüzleşme filan istemiyor.
Bırakın 1915 kıyımını... Bizim okumuş orta sınıf,
1922 İzmir yangını gibi "nispeten küçük" bir olaya dahi tahammül edemiyor.
Şuradan biliyoruz:
Bugün (Pazar)
NTV'nin kardeş kanalı
CNBC-e'de
"Pasifik" adlı dizinin üçüncü bölümünü
sansürlü izleyeceğiz.
Niye? Çünkü o bölümde, yangında her şeyinin kaybedince nihayetinde
Avustralya'ya yerleşen bir
Rum aileden söz ediliyor.
Japonlarla savaşmak için Pasifik cephesine gelmiş Amerikalı askere, İzmir kökenli Rum kadın şöyle diyor: "Türkler, 1922'de İzmir'e girip yakıp yıktı! Kaçtık. Bir gemiye doğru yüzdük.
Kaptan bizi alıp Pire'ye götürdü. Hiçbir şeyimiz kalmamıştı. Ne yapacaktık? Buralara geldik..."
İzmir'in Rum ve Ermeni aileleri olayı
tam da böyle yaşadı. Yunan ordusu çekilirken
Ege'deki birçok kasabayı yakmış,
Müslüman halka büyük acılar vermişti.
Türk ordusu İzmir'i kurtarınca, bir benzeri orada oldu: Kentin Rum ve Ermeni mahalleleri talan edildi, yakıldı. Hem öç alınmıştı, hem de
Türkleşmiş İzmir üzerinde hak iddia edilemezdi.
Velhasıl, "Pasifik" dizisindeki o diyalog,
kaçanların gerçeğini ifade ediyor.
***
CNBC-e yönetimi ise
sansürcülüğünü savunurken, "1940'ların Pasifik bölgesini konu alan bir senaryoda 1922'nin İzmir'i ne arıyor; belli ki
kasıt var" diyebiliyor.
Bu arkadaşlara
"Bir Ermeni Doktorun Yaşadıkları" adlı kitabı öneririm (Belge Yayınları).
Çanakkale Savaşı'nda gösterdiği yararlılıklar nedeniyle
yüzbaşı rütbesine dek yükselen ve
madalya kazanan Dr.
Garabet Haçeryan, İzmir yağma ve yangınını saati saatine anlatır:
Bin bir güçlükle ailesini bir Amerikan gemisine bindirir. Beş parasız
Midilli'ye kapağı atarlar. Oradan da
ABD'ye,
Arjantin'e,
Kanada'ya dağılır sülale.
***
Savaşlar böyledir. İnsanları oradan oraya savurur. Tarih boyunca yaşanmış bir insanlık dramıdır bu...
Balkan ve
Kafkas Müslümanları katliam ve tecavüzden kaçarken, kendilerini nasıl
Anadolu'nun tanımadıkları bir köşesinde buldularsa... Bir benzeri İzmir'den kaçan Rum ve Ermenilerin başına geldi.
CNBC-e yönetimi ise
"ne alakası var" diyor. Belli ki iddia ettiklerinin aksine, tarihçilere danışmak yerine,
ilkokul bilgileriyle yetinmişler.
Hatta bırakın tarihçileri, iki-üç roman okusalardı, insanlık dramlarının edebiyatta bu tip yöntemlerle anlatıldığını bilirlerdi.
Aslında tabii bütün bunların farkındalar da; resmi tarihin yalanlarına sığınmak işlerine geliyor.